Mozart'a Yolculuk - 9
Bir Rondo Alla Turca Macerasi 27 agustos 2012
3. gün bölüm 2
Wallsee den Stockrea ya...
Geldiğimiz ilk kasaba Ardagger dı biraz bekledik korunaklı bir yerde. Baktık yağmurun geleceği yok düştük yine yeniden yollara. Bir pedal basımı kadar uzaklıktaki Grein kasabasına vardık. Tunanın bu tarafında araba yolunu kullanmamız gerektiği için biz vapurla karsı tarafa gecip bisiklet yolundan devam ettik. Tunanın kenarında bisiklet yolculuğu için ayrılmış yollar mevcut ve bu yollarda bisiklet trafiği yaşabilirsiniz. Bu yolculuk izlemeye doyamayacağınız bir doğa fotoğrafları albümüne benziyor. Her kare bir öncekinden daha güzel ve daha özel. Bu güzellik karsısında insanın şair tarafı depreşiyor. Ve Tuna ya bir beste yaptım sözleri şöyle.
Bir yanım dağlar bir yanım Tuna/Bir yanım yeşil bir yanım mavi
Tuna ölüyor cocuklar Tuna yanıyor icim
Penceleriyle eseliyor ortadogu /yüzyilin vebasisin sen amerika
Tuna kahrolsun amerika / Tuna kahrolsun kapitalizm
Yaşamak sürerken bir bisikleti sevişmektir rüzgarlarla
Tuna ölüyor cocuklar Tuna yanıyor icim...
Irili ufakli yüzlerce küçük ve şirin kasaba mevcut Tunanın kenarında. Sırasıyla ybbs an der tuna, melk, spitz kasabalarından geçerek Wachau denilen bölgeye geldik. Melkt en sonra yolumuza elma ağaçları çıktı ve mola verip başladık yemeye bir yandan da çantalarımıza ve ceplerimize tadı güzel olanlarda doldurduk. Ama çok geçmeden midemizin ağrıdığını bagırsaklarımızın Mozartın bir senfonisini çalmaya başladığı farkettik. Aç karnına bol miktarda çalınmış elma yemek midemizi ve bağırsaklarımızı bozmuştu. Wachau geldiğimizde de bu sefer bol olan üzümlere dadandık baştan güzeldi üzümleri yemek fakat bunuda fazla kaçırınca yine karın ağrısı çekmeye başladık. Elmadan sonra üzüm yemek bizi cenneten kovdurmaya yetti sindirim sistemlerimizi alt üst ettik. Dürnstein yakınlarında küçük bir kasabada domates peynir ekmek ve konserve balık alıp öğlen yemeğimizi yedik. Ekmek iyi geldi ağrıyan midemize. Wachau bölgesi üzüm bağlarının bulunduğu dağlık bir bölge. Gözünüz üzüm bağlarına baka baka ve daha bu bağlardan yapılan şarabın tadına bakmadan sarhoş oluyorsunuz. Dürnstein tarihi dokusu olan bir kasaba ve bu sebeple yüzlerce turist görebilirsiniz en çokta japonlar. Yahu moruk dünyamızın güleç yüzlü küçük insanları tarihi yerleri yani kültür turları yapmayı ne çok seviyorlar. Biz olsak am ve göt turizminin yaygın oldugu plajları tercih ederiz. Yol alındıkça azalıyor ve yorğunluğuda ona göre artıyor. Kramp sorununu çözdük magnezyum tabletleriyle, baldırlarımda ağrı vardı ama buda engel oluşturmuyordu yolculuk için. En büyük sıkıtımız götümüzün ağrımasıydı. Dile kolay taş gibi bir bisiklet koltuğuna hangi göt dayanır yahu.
Krems aşağı avusturyada bulunan bir şehir. Meyvecilik çok gelişmis olup bu bölge avusturyada en cok mağaraların bulundugu yer olarak biliniyor. Unesco tarafindan dünya kültür mirası içine alınmış bir şehir krems. Viyanaya 80 kilometre kaldığını öğrendiğimizde havalara uçtuk. Duraksız sürsek gece 11 veya 12 de ordayız. Başarabilirmiyiz sizce?
Krems den sonra Traismaur isminde bir kasabaya uğradık internette okuduguma göre gotizmin etkisiyle süslenmiş ve kalıntılarının hala devam eden bir kasabaymis. Ama karşılaştığımız yaşlı bir Traismaur li bize valla burada yok öyle gotik motik görülmesi gereken yer, burada benden başka tarihi bir eserde bulamazsınız demesi günümüzü neşelendiren en güzel karesiydi. Bir bakkaldan biralarımızı alıp vurduk yine kendimizi Tulln a dogru ve bulduğumuz tehna bir Tuna kenarında biralarımızı yudumlayarak batmakta olan günü izledik. Gördüğümüz ilk tuna balıkçılarının yanında mola vermemizle balıkçılardan ikisi oltalarını çekmeye başladı ve tunadan iki derya kuzusu çektiler. Balıkçılar bu derya kuzularını tekrar tunaya salınca en çok biz üzüldük.
Zevkine tutup tutup atıyoruz dedi balıkçı. Yahu biz olsak rakıyla dans ettiririz bu güzel derya kuzularını...
Mozart'ın Prag ve halkıyla özel bir ilişkisi vardır. Buradaki seyircisi, Figaro'yu Viyana'dakilerden daha fazla kutlamıştır. "Meine Prager verstehen mich" (Praglılarım beni anlıyor) sözü de Bohemya'da oldukça ünlü olmuştur. Birçok turist, Prag'daki izlerini takip eder ve Mozart Müzesi, yaşadığı Bertramka Villası'nda oda orkestralarını dinlerler. Prag şehri, Mozart'a hayatının geri kalanında finansal olarak komisyonlar aracılığıyla destek sağlamıştır. Don Giovanni 29 Ekim 1787'de Estates Tiyatro'sunda gösterime girmiştir. Mozart son operası Titus'un merhameti (La Clemenza di Tito) 6 Eylül 1791'de, yine bu şehirde Leopold II'nın Bohemya Krallığı taç giyme töreninde gerçekleşmiştir. Mozart bu görevi, Antonio Salieri'nin açıkca reddetmesi üzerine almıştır. Mozart ve Salieri birbirlerine arkadaş ve ortak gözüyle bakmaktadırlar. Salieri'nin halk kütüphanesinden Mozart'a partisyonlar verdiğinin belgelerle kanıtları vardır. Bunun yanı sıra, birçok kez Mozart'ın eserlerini sahnede sunmuştur. Bunun da üstüne, Mozart'ın oğlu Franz Xaver'in müzik öğretmeni olmuştur.
Bu iki dost icin söylencelerde coktur. Mozart ve Antonio Salieri arasındaki rekabet oldugu anlatılır. Bazı versiyonlarda, Salieri'nin verdiği bir zehir nedeniyle ölen Mozart, Aleksandr Puşkin'in "Mozart ve Salieri" isimli oyununa, Nikolay Rimsky-Korsakov'un "Mozart ve Salieri" isimli operasına ve Peter Shaffer'in "Amadeus" isimli oyununa konu olmuştur. Amadeus ayrıca bir film olarak da çekilmiştir. Shaffer'in oyunundaki Mozart görüntüsü oldukça tepki almıştır ve birçok kişi haksız bir şekilde Mozart'ın kişiliğinin abartıldığını hissetmiştir ama elbette Mozart'ın deli dolu bir kişiliği olduğu doğrudur. Örnek olarak, Mozart kanonlarını "Leck mich im Arsch" (Kıçımı Yala) ve "Leck mir den Arsch fein recht schön sauber" (Kıçımı İyi ve Temizce Yala) parti müziği olarak dostlarına bestelemiştir. Bu eserlerinin Köchel numaraları 231 ve 233'dür.
Galiba Mozart sayesinde Leck mich im Arsch ve "Leck mir den Arsch fein recht schön sauber" hala almanca konuşulan ülkelerde yoğun olarak ve yaşamın her anında en sık kullanılan cümleleri.
Yol almalıydık eğer gerçekten bu gece viyanaya mozarta varmak istiyorsak daha hızlı yol almalıydık. Saat 21 sularında Tulln denen şehre vardık şehri gezmeden yola devam ettik. Hava karardı her nekadar ışığımız olsada karanlıkta yol almaktan hoşlanmıyor ve zevk almıyorum. Karanlık daha yavaş sürmemize ve daha dikkatli olmamıza neden oluyor. Az gittik uz gittik gördüğümüz tabela karşısında mutluluğumuzu gizleyemedik. Viyanaya mozarta 25 kilometre kalmış. Lakin hava iyice kararmış saat 22 yi geçmişti. Viyanaya varsak camp alanını bulmak için yine zamana ihtiyacimiz vardı belki sabaha kadar aramak zorunda kalabilir ve bu durumda da dinlenemeyeceğimizi ve buna bağlı olarakta ilk günü iyi değerlendiremeyeceğimizi düşündük. Bir yerlerde geceyi geçirip yola yarin sabah koyulmalıydık. Stockrau isminde bir şehre girdik öğrenci misafirhanesi aradık bulamadık, konuk evi aradık bulamadık fiyat sorduğumuz bir otelden 180 euro fiyat alınca 6 saat için bu parayı vermek saçmalık geldi bize. Çadır kurabilceğimiz yer aradık ve tren garının otoparkındaki yeşil alana çadırımızı kurduk. Çadır kurmayı beceremedik ama bizi icinde barındıracak bir kapalı alan yapmayi başardık çadırı. Konserve balıklarımızı afiyetle yedik ve çadırımızın içinde uykuya daldık....