Mücadele

Bir insan başka bir insana ne kadar değer verebilir? Verilen değerin karşılığı olmak zorunda mı? Veya bir insan, başka bir insan için ne kadar mücadele edebilir?

Biz insanların belki de en büyük korkusu, bu dünyada sevgiyi, aşkı, sadakati tatmadan yalnız bir şekilde ölmek olabilir. Sevgi, sevmek, sevilmek denildiği zaman her insanın aklına farklı düşünceler gelse de, benim bahsetmek istediğim, bir insanın diğer insana beslediği önlenemez duygular olacak. Bazen çok adaletsiz olsa da, karşılıksız kalsa da, kırsa da üzse de birine değer verdiğimiz zaman, onu sevdiğimizde veya yıllardır yaşamayı umduğumuz hayallerin baş kahramanı olarak birini seçtiğimizde hayatımızda bazı şeyler bir daha asla eskisi gibi olmuyor. Yıllardır sahip olduğumuz özelliklerimizi, karşımızdaki kişinin seveceği şekilde değiştirebiliyoruz; belki de asla değişmez dediğimiz tabularımızı yıkıyoruz. Asla yapmam dediğimiz ne varsa, yapmak için can atmaya başlıyoruz.

Bunlar ilk etapta içimizden gelerek yaptığımız şeyler olsa da, bu süreçte yıpranmamaya ve değişmeye başlamadan önceki halimizi unutmamaya özen göstermeliyiz. Çünkü verilen değerin bir karşılığı olmak zorunda değil. Bazen ne yaparsak yapalım, ağzımızla kuş bile tutsak, sonuçlar her zaman istediğimiz gibi olmayabilir. Birine duygu besliyoruz diye karşımızdakinin buna karşılık vermek zorunda olmadığını unutmamalıyız. Peki, sonuçlar istediğimiz gibi olmadığında ne yapmalıyız? Evet, duygularımızı bastırmak bazen zor, hatta imkansız olabilir. Ancak bu dünyada her şeyden ve herkesten önemli olanın kendimiz ve öz saygımız olduğunu unutmamalıyız.

Bir anda olmasa bile, zamanla herkesi unutabileceğimizi bilmeliyiz. Kimse vazgeçilmez veya bulunamaz değildir.
Peki, olaylar istediğimiz gibi geliştiği bir alternatifte, zamanla yozlaşan bir ilişki için ne kadar mücadele edebiliriz? Burada aslında önemli olan, olayların başı ve sonundaki farklılaşmalar olmalıdır. Biriyle ilk tanıştığımızda, her şey mümkünmüş gibi gelir; bilinçaltımızda her şeyi kabullenip karşımızdaki kişiye yavaş yavaş bağlanırız. En ufak şeyleri bile görmezden gelir, sadece o ana odaklanır ve geleceği umursamaz hale geliriz. Kendimizi "Nasıl olsa hallederiz." diyerek, ileride yaşanacak olumsuzluklara karşı inanılmaz bir şekilde hazırlıksız bırakırız.

Bu durumu betimlemek gerekirse: sağlam temeli olan bir bina, en büyük sarsıntılarda bile bir çizik almazken, aceleye gelmiş ve umursanmadan yapılmış bir bina, rüzgarda bile sallanabilir. Eğer bir ilişkide karşımızdaki kişinin elinde olmayan durumlardan dolayı bazı şeyler olmuyorsa, erteleniyorsa veya mümkün hale gelemiyorsa, burada az önce bahsettiğimiz "Başlarda her şey mümkünmüş gibi gelir." durumunda, iki kişinin de birbirinin imkansızlıklarını kabullenmemesi ve göz ardı etmesi sebebiyle sorunlar ortaya çıkıyor demektir.

"Ben onun için her şeyi her an yapabiliyorken, çabalıyorken o bana bunu yapamıyor." dediğimiz yerde, aslında ilişkinin ne kadar aceleye geldiğini ve sonrasında büyük sıkıntılar yaşayacağımızı bilmemize rağmen bazı şeyleri göz ardı etmenin tokadını yiyoruz hayattan.

Asla mücadele etmemeliyiz demiyorum; bazı güzellikler zor olduğu için güzeldir. Ama madalyonun bir de diğer yüzü var: Bu yolculuğun sonunda kazandıklarımız, kaybettiklerimize değecek mi?

27 Nisan 2025 3-4 dakika 19 denemesi var.
Yorumlar