Mucize Bekleyiş

Mevsim kış, aylardan ise Şubat.
Dışarıda hava tam da mevsime uygun, giyinmiş kuşanmış entarisini. Bir yanda bulutlar, asmış analık suratını, gözyaşlarını yeryüzüne akıtmak için fırsat kolluyor. Diğer bir yanda ise güneş, bulutlara inat çapkın çapkın göz kırpıyor.

Sokaklardaki telaşlı koşuşturmalar, çocukların cıvıl cıvıl coşkulu sesleri neleri çağrıştırmıyor ki insana. Bir yandan kurbanlık koyunların sanki akıbetini anlamış gibi meleyişleri, öte yanda yağmura yakalanmadan işini bitirmek isteyen insanların telaşı. Bir de bayram ziyaretlerini tamamlamak isteyenlerin yorgun ama mutlu koşuşturmaları.

İstanbul' da bayramlar bazen sessiz bazen de hüzünlü geçer. Anadolu'nun coşkulu bayram kutlamalarından farklıdır şehir bayramları. Ne o güzelim komşuluk ilişkileri, ne de bayram sevinci ve paylaşımları kalmamıştır. Varsa da bir elin parmakları kadardır sayıları. Parası olan bayramı tatil bilip uzaklaşır şehrin yorgun havasından. Çoğunluğu teşkil edenler ise sessiz kalan kentin keyfini çıkarmaya çalışır. Birçok yürekte hüzün sarar kollarını, tıpkı yalnız bırakılmış, terkedilmiş şehri saran hüzün gibi.

Genç kadın pencereden kurban kesimini seyrederken kim bilir nerelere dalmıştı. Kaç mevsim tüketti, kaç bahara göz kırptı güneşle beraber, kaç yazın-güze düşmesini seyretti bu pencereden. Ve kaç zaman geçti sevdiğine hasret bayram karşılamaları. Kim bilebilir ki ondan başka.

Daha dün gibiydi oysa her şey. Hayatın baharında binlerce umudu yüklemiş yüreğine, hayallerini oya oya işlemeye başlamıştı. Yirmisindeydi henüz yüreğine sevda ateşi düştüğünde. Sevdalısı ise yirmi altı yaşında yakışıklı, anlayışlı, fedakâr, etrafında sevilen, kendi halinde sakin bir insandı. Merhametli yüreğinde sevgisini yüce kılmış genç bir devlet memuru. Öyle kimsenin etlisine-sütlüsüne karışmayan, doğrularından ne pahasına olursa olsun ödün vermeyen, bunun yanında bir o kadar da duygusal yapısı nasıl da örtüşüyordu kendi duygularına.

Ne kadar zaman sonra olmuş, nasıl olmuştu bunları bilmek gerekmiyor galiba. Gözlerindeki hasret ve hala bitmemiş bir sevgi yumağı cevap değil midir bütün bu sorulara.

Pencere pervazının dili olsa da anlatsa sevda yüklü iki yüreğin destansı sevdalarını. Aşkın ırmağında delifişek yıkanan ruhlarını, sevda denizinde kaç arşın boğulduklarını, ya da her kulaç atışta yetim sevdalara nasıl nispet yaptıklarını.

Şehrin göbeğinde, şehir gürültüsüne bir soluk kadar yakın, bir o kadar da uzağında kalan bahçeli bir evde geçmiş tüm zamanı genç kadının. Öyle ki hayallerini bezediği sevda yorganı dikmiş bahçesinde gecesefalarıyla. Umutlarına meze yapmış gece kuşlarının çığırtkan haykırışlarını. Ateş böcekleri ışık tutmuş ay küsünce penceresine.

İki sevdalı yürek baharı yazla buluşturan sıcaklarda gelin etmiş duygularını. Duvağına aşkı, Teline sevdayı yüklemişler. Yaz geceleri ve gece kuşları kıskanmış da mutluluklarını feryat figan ağlaşıp durmuşlar.
Mevsimlere haber salmış güneş ana, yağmasın yağmur, esmesin rüzgâr bulutları diye.

Her geçen gün mutluluk zillerinin çaldığı, sevginin hayatı zılgıtladığı, hoşgörü ve anlayışın kural tanımadığı mutlu bir evlilikleri olmuştur artık. Mutluluğun resmini çizmek için bahçe kapısından uzatıp da başını bakması yeterdi benim diyen en baba ressamın. Çok sevdiği annesi de üst katta, yanı başındadır. Her bir notasında sevdayı ateşleyen bahçeli evde düğün neşesi ile kurulur olmuş sofralar. Mutfakta harikalar yaratan genç kadının en büyük yardımcısı biricik aşkı, sevda çiçeğidir artık. Kuşların günü müjdeleyen çığlıklarıyla merhaba derken güne, her geçen gün büyüyen sevgisiyle uğurlar eşini. Ve daha da büyük hasretlerle bekler iş dönüşlerini.

Kaç yüreği kor ateşlere attı, kaç yüreği sürükledi aşk ateşine bilinmez. Bilinen o ki; sevda ateşiyle çalan mutluluk tefleri her geçen gün biraz daha yoğun çalmaktadır yüreğinde. Yılların olgunlaştırdığı duru güzelliğini seyretmek insanda kıskanılası duygular yaratıyor nedense. Öyle güzel ve öyle sevgi dolu bakıyor ki gözleri anlatılası değil hani.

Biricik eşi sevdiği kadının güzelliğini, güzelliğiyle bütünleşen güzel yüreğini her geçen gün başka sever olmuş. Ne kadar şanslı olduğunun farkındadır elbet ve titrer üzerine bir çocuk gibi. Mutlulukları masal kahramanlarını bile kıskandırır boyutta iken genç kadın bir boşluk hissetmektedir her geçen gün sevgiyle örülü duvarlarındaki evinde. Her Allahın günü bir heyecanla uyanır uykudan. Günler geçip de yüreğine verecek bir cevap bulamayınca anlamsızlaşır telaşlar ve yerini kaygıya bırakır. Neresinden bakmaya, kucaklamaya çalışsa da hayatı hep o kaygı sürükler düşüncelerini. Bahçesinde saz çalan börtü böceğe ıslık savuracak, cıvıl cıvıl kuş seslerine serenat tutturacak seslere ihtiyaç duyuyordu yüreği. Mutluluktan uçuşan duvarlarında gelincik tarlalarının renk cümbüşü yaratan tablolar istiyordu artık. Yüreğini sürükleyen anlamsız boşluğun adını çoktan koymuştu. Ama nasıl. Bir yanı hep eksik kalıyordu sevgilerinin. Tamamlayamadığı bir tablo gibi hissediyordu yüreğinin bir yarısını. Uykusuz geçeceğini adı gibi bildiği geceleri koynunda büyütmek istiyordu.

Yıllarca sürecek olan mücadele başlamıştır artık mutluluk adresinde. Ne kendisi, ne de sevdiceği pes etmemeye, sonuna kadar mücadele edip başarmaya ant içmişlerdir adeta. En büyük destekleri ise annesi. Yırtıp gecenin karanlığını, aydınlık günlere merhaba demek için yüreklerini koymuşlardır ortaya. Büyük anne adaklar adamıştır yüreğiyle. Başarırlarsa bir gün, doğarsa güneş mutluluğun adresi yuvalarının üzerine iki adak, iki kurban kesilecektir panayır sevinçleriyle bahçelerinde.

Yıllar geçtikçe zaman hoyrat yorgunluğunu serpiyordu sevdalı yüreklerin üzerine. Umutsuzluğun kapılarını çalmasıyla sarılıyorlardı yeniden sevda kokulu yüreklerine. Kara ?kışa inat daha da güçleniyorlardı o zaman ve öteliyorlardı umutsuzluğun halkalarını bir bir. Bir gün mutlaka, mutlaka diyordu genç kadın.

Ne zaman olmuştu, hangi aralıkta çalmıştı ağustos böcekleri sazını, kuşlar ne zaman selama durmuştu ne önemi var. İki sevdalı yürek bir mucizeyi yaşanır kılmışlardı birlikte. Yıllar süren yorgun bekleyiş ve bir dolu tedavi sonucunda güneş nihayet göz kırpmıştı çapkınca. Bedenindeki küçük değişimlerin müjdesini çoktan salmıştı yüreğine. Suskun yıllara inat haykırıyordu yürekleri artık.

Bahçedeki telaşlı koşuşturmayı izleyen genç kadının yüzüne tatlı bir gülümseme kondu ve telaşla sildi gözlerini. Kim bilir hangi rüyanın güzelliğiyle akmıştı o iki damla gözyaşı, ya da hangi duygularına engel olamamıştı. Hatırına düştükçe burnunun ucu sızlıyordu aynı heyecanla. Zorlu yarışın her bir etabında en büyük desteği eşi ve fedakâr annesi yalnız bırakmamışlardı. Varlığını her geçen gün biraz daha fazla hissettiren, sanki ' hazırlanın ben geliyorum ' çığlıklarını hissettiren küçük yürek tüm yaşamlarını, alışkanlıklarını, her şeyi değiştirmişti bir anda. Nefes alışları bile ona göre ayarlanıyordu sanki. Mutluluk yumağı evlerinin duvarlarında sessiz çığlıklar serenat tutturmuştu sanki. Kuşlar başka başka ötüyor, güneş başka doğuyordu artık. Çiçekler bile anlamış gibi renklerini daha bir canlı, kokularını daha yoğun salıyorlar etrafa.

Ne olacağının, ne olması gerektiğinin bir önemi yoktur o saatten sonra. Tek yürekle tanrıdan diledikleri sağlıktı. Zorlu maraton nihayet bitmiş, korku ve kaygılar yerini sonsuz bir sevince bırakmıştı.

SERKAN bebek dünyaya merhaba demiştir acemi yüreğiyle. Ve aynı acemilikle soyunmuştur bedeni hayatın renklerine. Güneş birleşince genç annenin sevgi dolu yüreğiyle, minik bedeni örtünür gecelerin ayazında.

Soğuk gecelere inat sıcak bir selam salmıştır hayata SERKAN bebek. Daha küçüktü, bilmiyordu selam çaktığı hayatın zorluklarını henüz. Ne kadar acımasız ve ne kadar sürprizlerle dolu olduğunu da. Alkış tutmaya acemi elleri gibi, yüreği de henüz acemidir hayata.

Her şey ne kadar da çabuk gelişiyordu. Daha düne kadar ne çok hasretleri vardı genç adamla genç kadının.
Hasrete kaç düğüm attığını bilmiyordu büyük anne gecenin karanlığına. Bilmiyordu bütün bunları SERKAN bebek. Hayatını belirleyen renkleri bir gün öğrendiğinde o da ısıtacaktı yüreğini gökkuşağı renkleriyle. Ve o zaman o da korkusuzca göz kırpacaktı ailesine çapkın bakışlar fırlatan güneşe.

SERKAN bebek umutla, mutlulukla doğmuştu mutluluğun adresi bahçeli evin üzerine. Sıra başka muştulardaydı artık. Çok değil kısa bir zaman sonra aynı coşkuyu yaşamışlardı yeniden. Mutluluk bahçeleri cıvıl cıvıldı artık. Kuşlar bile haberci, selam duruyorlar iki müjdenin soluklanmasına.

Oysa güneş doğudan doğmuyor her zaman, ay da dolunay değil. Mutluluk tefleri ne kadar coşku dolu çalıyorsa da bahçede sardunyalar boyun bükmüştü zamansız. Kuşlar ağıt yakarcasına çırpınıp duruyorlardı kâh bir yana, kâh başka bir yana. Güneş gölge düşmüştü evinin çatısına. Zifir zindan geceler bile aya hasret düşüyordu. Bulutlar ağlamaklı serenat tutturmuş gitmiyordu bir türlü. Sevda yağmurlarıyla yıkanan yürekler hasrete bir bilet almıştı o anda. Tren çalıyordu sirenlerini acı acı. Tek kişilik vagonun rotası çizilmişti çoktan.

Neler oluyordu, neler olmaktaydı yüreğine. İhanetin sırası mıydı şimdi. Bir kurban kesimi ile nerelere sürüklemişti yüreğini farkında olmadan. Şimdi kurbanı kestikleri yere nasıl da denk düşüyor SERKAN bebeğin adak kurbanlarının kesildiği yer. Müjdeyi on yıl süren mücadeleyle birleştirerek nasıl da gururlanmış ve heyecanla kesmişti sevdiceği. İçi titredi birden. Yıllar yüreğinde taşıdığı sevdayı azaltmaktan öte her geçen gün biraz daha büyütüyordu. O canından çok sevdiği, yaşam telaşlarım-tatlı uğraşılarım dediği oğullarının babasını, yüreğinin öteki yarısını nasıl da özlüyordu. Genç yaşta yalnız bırakmış, ' sen daha güçlüsün, başarırsın' dercesine çekip gitmişti zamansız. Öyle kolay mıydı genç yaşta bir başına kalmak, kadın başına iki erkek çocuk yetiştirmek ve kimseye mihnet duymamak. Yaşamın acımasız şartları bir yana insanların acımasızlığına ve duyarsızlıklarına göğüs germek. Kolay değildi tabi. Her şeye rağmen başarmıştı genç kadın. Pencere pervazından fırlattığı gururlu bakışlarında ne kadar da haklıydı.

Birden sıyrıldı daldığı uzaklardan. Başını gururla kaldırdı gökyüzüne. Tepeden çapkın bakışlar fırlatan güneşe göz kırptı ve bir de öpücük kondurdu yüreğiyle yârine. El salladı bulutlara selamını ve busesini götürsünler diye.

Sevgiyle yıkanmış gözleri kara kışta baharı müjdeledi tomurcuklanmış çiçeklere...


28.04.2003

13 Şubat 2011 10-11 dakika 6 denemesi var.
Yorumlar