Muratgil'in Damından Atlayamadık
Sevdiğim kızı, ele gelin vermişlerdi. Yolu istanbul, kaderi belli değildi. İşte, gidiyorum çeşmi siyahım! Seni unutmam, unutamam diyordu; gözleri yaşlı. Elimde çiçekler,uğurlar olsuna gitmiştim. Kırmızı gül, hem de demet demetti. O'na doğru dönerek; "Unutursun Mihriban'ım unutursun! Beni değil, kendini de unutursun " diyordum. Ellerini çekip benden öylece gitti.
Ben, bu yıl yarimden ayrı düşeli, kulağımdan radyoyu, gönlümden gamı atamaz olmuştum. Dün gece yar hanesinde yastığım bir taş idi, üstüm yağmur altım çamur, ama gönlüm hoş idi." Hani yaylam, hani ser'imdin benim? Türküler dert ortağımdı.Yar'im İstanbul'u mesken tutmuştu çünkü. Zalim anan, seni bana vermedi ya...gavurun gızı, ben ne edeyim? Ne yediğimden ne de içtiğimden haberim var? Bana, yolun sonu görünüyordu. Çünkü, artık gamzedeyim deva bulamam! Bu gidişle beyaz giyeceğim.Siyah giyersem tanımazlar.
Artık dayanamadım bu hasrete yataklara düştüm.! Tanrıdan dileğim, komşunun acem kızını, bizim Halil İbraham alır.
Hastane önünde incir ağaçları arasında hayat geçmiyordu. Kara tren mektup getirmiyordu çünkü.Azap günleri yaşıyordum.Bu gün,gökyüzü mavilerini giymiş,bulutlar papyon şıklığındaydı.Duyduğuma mahalleye kezban Yenge muhtar olmuş,azaları çok gaddarmış. Millete etmediğini bırakmamışlar.Artık bu duruma makaram bile sarı bağlar. Bu olsa iyi,radyoda haberleri dinliyorum ara sıra...Bugün dediler; "Çarşambayı sel almış" zaten ekolojik dengeyi de bozduk çok şükür!!!.Yağmur, ne zaman nereyi götürecek? belli değil...Malabadi köprüsünü bile o azgın sular yıkıp viran etmiş . Sabah akşam banklarda geçiyor günlerim. Cigaram yarenim.O da ne ? Çakmağımı unutmuşum.Yanımdakine dönüyorum; "Ah! bir ataş ver gardaş, cigaramı yakayım" diyorum. Allah'tan onun çakmağı yanında. "Seni tanımıyorum ama,burada ölürsem türkülerle gömsünler beni olur mu? "Gelenlere söyle; "Götürüp köyümün yağmurlarında yıkasınlar beni. Kara toprak alsın bağrına."
Ey Mihriban'ım,ince bellim !...Bahçe duvarından aşıp, havuz başına indiğin günler mazide kaldı mühür gözlüm. Gayri dayananam ben bu hasrete.Dön gel bir tanem dön gel!...Sinem bülbülü, nardanesi, zülüf dökülmüş yüzüne.Meskenim dağlardır. O dağlar dağımdır benim. Öldürseler inmem ovaya.Hacel obasını bilmeyen yoktur. Ne günlerimiz geçti harman yerinde.O harman yeri yok artık. Harman yerini sürseler iyi, yerle bir etmişler. Özledim çok özledim ! Yalnızlık belimi büktü. Dallarıma baykuş kondu gel hele...
Sarı gelin'i çok sevmiştin,can dostundu.Unuttun mu sevdiğim o günleri? Hani, Halime'yi samanlıkta basmışlardı da sen üzülmüştün. "Haydar! Zahidegil'in Haydar yapmış" dediler.
Köye gelen Ormancı'yı hatırla.Arda boylarını boylamış öyle düze inmişti.Kahve içmeyi çok severdi hani.Ellerinle yaptığın kahveyi koyduğun fincanın etrafı bir yeşil bir sarıydı.Sonra duyduk ki; Gesi bağlarından yer almış.Rüşvet diyolar ya hadi hayırlısı.O da almış tası tarağı gitmiş gurbet ele, bir türlü gelmek istemeyen karısına ;
"Uyan sunam uyan! Seher yıldızı çıktı hadi.Bak ! çift jandarma geliyor çabuk!" diye inlemiş.Yakalanmışlar sonrasında.Kara zindana atmışlar,fosforlu Cevriye anlatmıştı hani.
Mevlam, bir çok dert vermiş. Buna da şükür.Ya bir yiğit gurbete gitse de dönmese değil mi? Telli turnam, selam götür bari sevdiğimin diyarına. Yine söylüyorum hep söyleyeceğim; "Ya beni de götür ya sen de gitme." Ha bir de anlayamadığım bir şey var; Millet uzaya çıktı, biz hala Muratgil'in damından atlayamadık...