Mürekkepsiz Kalemden Dökülen Katreler
Katre, kalem, mürekkep; üç muzdarip yürek acısı. Tarihi, insanlığı ve insafı şekillendiren, çoğu zaman duyguların içine sızdığı derin dehlizler... Öyle sancılı, öyle anlamlı ve güçlü özellikleri vardır ki, anlamak için onlardan biri olmak, sancıdan ve elemden neşe duymak gerekir. Hayata kopmazcasına ve bıkkınlık derecesinde bağlı olmaya aldırış etmemek gerekir. Bir kalemden akan mürekkep ki, bazen istemediği kelimeler için dizilir. Bu ise hem mürekkep hem kalem hem de kâğıt için bağrı yakan alevlerle eştir.
Bir kalem içinde küfür, hakaret ve sevgi kırıntısı taşımayan cümle mezarlıklarını yazmayı ister mi zannediyoruz. Bu bilinmelidir ki; hayret derecesinde yanılgılar içerir. Asla bu böyle değildir. Şimdi de, katreye bakalım değil mi?
O ki, kelime anlamı damla olarak anlaşılacak enfes bir içeriktir. Ama isteyen o damlayı her türlü güzelliğin sırdaşı kılabilir. Ben onu okyanusla dalgalarla yağmurla bir ve aynı olarak görmek istiyorum. Çünkü benim ondan anladığım, o tek, minik ve masum damlalar yani katreler olmadığında, demin yukarıda bahsettiğimiz sayısız katre göleti olmayacaktır. Aslında katre dediğimde, aklıma bir şey daha geliyor; yaşların en kutsalı; gözyaşı... Akıtan ister mutluluktan akıtsın, ister hüzünden fark etmez... Onu değerinden düşürmez bunlar. Ama elbette ki basit insan amaçları için bu güzelim katre topluluklarını ziyan etmemek yerinde olandır.
Kalemi anlatmaya şimdi girmeyeceğim, zaten burada konu o da değil... Ben, ondan damlayan mürekkebin aldığı derin yolun katreyle dostluğuna değinmek istiyorum... Evet, yani mürekkep de bir katre mirasıdır değil mi? Varlık âleminin sultanları da mürekkebi değerli gördüklerine göre, şüphe yok ki ona çamur atamayız.
Ey bu yazıyı okuyan katre diyarı dostlar, işte bu kalemle mürekkep aynı ırmağa girdiğinde, anlatmak istedikleri o kadar çok şeyler vardır ki, anlatmak mümkün değildir. Bir kalemi eline alıp da yazmaya başlayan, parmakları titreyerek bir şeyler karalamak isteyenlerin kaleme sarılışları yürekleri ortadan ikiye yarar. Kâğıda dokunuşları çok yavaştır. İncitmek korkusuyla yazarlar. Belki yazdıkları bir mektuptur. Gideceği yer, gözlerinde gözyaşından oluşmuş bir ırmak barındıran, yârdir. Onun için, ağır ağır yazılır.
Fazladan kirli kelimeler ekleme gereği de duyulmaz. Ne de olsa bunu kelem anlayacak ve yüzüne bir tokat vurmuşçasına ilhamını elinden alacaktır. Ama bir de mürekkep kaleme derse ki; bu gönül yananların yolundandır. O zaman ağzından dökülen sarımsak soğan olsa da ondan dupduru şiirler, yoğun duygular barındırır. İfade etmeyi kolaylaştıran bu gönül dostları, şimdiye dek neler beler yaşamış, bilmem kimlerin acılarını sevinçlerini anlatmamışlarıdır. Uzaklarda olanların birbirlerine gönderdikleri tamamlanmamış sayfadaki kelimeler dahi sayılır. Güzel olan değerli olan bırakılmak istenmez ya, işte bundandır saymalar. Bazen de, bütün uğraşlara rağmen katreler anlamsız cümlelerin arasında yitip gider.
Ne anlatmak isteyen anlatabilir ne de anlatacağı, okuyacak olan kişi anlamaya uğraş verir. Esas buruk gönüller ise, yazmaya dahi küsen ve bir duvar kenarında dalgınca boşluğu seyredenlerdir. Katrelere güvenmediklerinden değildir yazmamaları, okuyacak kişilerin bu yazı yığınlarına bir tebessüm dahi etmeyecekleri korkusu endişesidir... Bitecek bir konu olmasa da burada bırakmamız belki de yerinde olandır...
Sevgiyle kalın...