Nasıl Yaşar Nasıl Ölürüz 10
Hayat biçim ve öz gibi ikili bağıntı ile vardı. Biçim fizik, öz kimya ve biyolojin bağıntıydı. Biçim yani yalıtım olmadan öz olmuyordu. Öz olmadan da biçim olmuyordu. Yani sınırlanmış bir işlevle dinamik biyo kimyasal bağlı bir öz olmadan biçim olmuyordu. İşte bu bağıntı da parçalı ve tekil kişisi hayattı.
Daha sayılacak niceleri gibi anlaşılması gereken şey şuydu. Bir hücre de hayattı. İşlev durumlar da hayatı entegre edecek unsurlardandı.
Organ elli işlev durumlar bağıntısı olan özellikle hücre içinde hayattılar. Hayat derken geri durumlardan yani işlev durumlardan ileri süreçlere doğru ve ileri süreçlerden de tekilliğe doğru yani işlev durumlara doğru; geri bağlanım yapan durumlardı.
İleri ve geri durumlar bileşkesi hücre aşamasında ki yepyeni özellik durumla canlanma ve hayattı. Bu hücre sel özellik durumun hiçbiri tek başına işlev durumlarda yoktu ve olamazdı da.
Ama hücre durumlu yepyeni özelliklerin işlev bağıntılarla kazandığı sinerji de "hücresel bir kolektif düzenli süre durumlu bir enerji düzeni belirmesiydi.
Çok hücrelilik te hayattı. Çok hücrelilik kök hücrelerin, özel görevle özelleşmesiydi. Doku, organ bağıntılı sistemler entegresiyle hayattı.
Çok hücrelilikte hele de insan ile dışta insan-insan ilişkileriyle üreten bir toplum sal hayattı. Hayat biyolojik bireyle, bireyin dışına taşmıştı. Önce türlere doğru taşmıştı.
Bizimle kesikli (ölümlü-parçalı) sürekli beliren hayat; bizim dışımızda türsel sosyal hayata, oradan da insanla, insan türüne özgü üreten bir toplumsal hayata gelmişti. İşte hayatın hayat olması için bunlar bir anda olmakla, hep beraber bir arada olması hiç gerekmiyordu.
Şimdiki hayat illa olan ve illa başta da olması gereken hayat değildi. Bu ön yargıyı atınız lütfen. Hayat olup bitmişte değildi. Hayat geri bağlanım içinde giderek türe özgü olmuş olanla; olmakta olanlar entegresi ile hayattı. Elbette şimdi olmayıp ta, gelecekte olacak olan da hayat olacaktı.
Şimdi soruyorum; geçmişteki mi, şimdiki mi gelecekteki mi; hangisi hayattı? Olmuş olan mı? olmakta olan mı? olacak olan mı hayattı?
Bu soruyu en azında kendi bireysel kesikli sürekliliğinizin yaş dönümleri içinde düşünün. Otuz yıl önceki halinizle mi hayattınız? Otuzuncu yılınızla mı hayatsınız? Yoksa 90. yılınızda mı hayatsınız?
Demek ki hayat ilk ve son haliyle programlanmış bir hayat değildi. Hayat kesikli sürekli; sınırlı, sonlu durumları içinde belirebilmek için beli biçimler ve belli özleriyle vardı. Böyle olmak zorundaydı
Ancak sürekli olan ve dışınızda olan hayatın ne geçmişte ne şimdi ne de gelecekte salt bir belli şekli ve salt bir belli özü yoktu. Öz yerine özler. Biçim yerine biçimler vardı. Süreklilik sonsuzluk içinde belli bir öz ve belli bir biçim olamazdı da.
Yani hayat, kesikli sürekli olmakla beliren hali içinde parçalı durumla biçimli özlü; sürekli olan durumla programlanmamış ta değildi.
Hayat ilk canlanan yalıtma hali içinde kazanılan yararlı evrimlerle bir sonraya programlanmış; fakat hiçbir zaman neye ve nasıl programlanmış olacağı tamamlanmamış bir evrim ve akıştı.
Hayat bir doğa yasası olan ve sizin dışınızda olan, ancak sizle de beliren evrimiyle geçmişine nazaran şimdiki hal olan gelecekte tanınan bilinenle de hayattı. Tıpkı yakın gelecekte bilinecek hayat formu gibi. Artık bu söylemlerden de hayatın göreceli bir anlama ve anlatım olduğu da çıkarılmış olmalıdır.
"Her can ölümü tadacaktır" özdeyişini söyleyen kişinin kendisi ölümü yaşamadığı halde, halk içinde yaşanan ölümleri gözlem yapması veya kolektif depo bilince ait olan bu aktarımları kişinin duyması ile kişinin kendi çerçevesi içinde söylenmiş veri olmakla bu söz folklor içeriğidir (halk bilgisi içeriği).
"Hayat ölümü öngörerek ortaya çıkmamıştı". Evrim de kesikli sürekliliği öngörmenin yasasıydı. Evrim sürekliliğe katkıydı. Sürekliliğe olan katkı ile kişi ve bireylerde sınırlı sonlu durumlarla belirmeydi.
Şu durumla evrim o enerji düzenini en iyi durumla çevreye uygun hale getirmenin sürekli oluşuydu. Bu da organik süreçlerde eşeyli ve eşeysiz üreme içinde ölmemek değil de yeni evrimsel yetenekleri yeni embriyoya aktarmaktı.
Hayat bir lütuf değildi. Hayat halden hale geçip, akış yapmak zorunda olan enerjinin taş gibi, dağ gibi, demir gibi akış yollarından sadece biri olmakla yaşam, zorunlu var oluş biçimlerinden biriydi.
Hayat zorunluluktu. Eş deyişle hayat ortaya çıktığında ölüm yoktu. Hayat ve ölüm fiziki ve kimyasal evrimle olan süreçlerle biyolojikti.
Hayat ve ölüm tıpkı taşın, dağın, demirin ortaya çıkıp onca direnç tepkisi göstermelerine karşın, yine de zamana bağlı süreçlerle doğa kuvvetleri karşısında yıpranmaları gibiydi.
Hayat ve ölüm birlikte ve bir arada belirmekle var oluşun "çelişkin özü olup" doğa kuvveti etkileriyle, tersine süreçle, hayat ölümle birlikte belirdi. Ölüm hayat gibi bir kazancın ortaya konması ile hayatın kendi ölümünü, kendi zıddını zorunlu olarak göze aldığı bir riskti.
Bu nedenle ölümü, var oluş özünden koparıp ölümü tek başına ele alıp, ölüm ötesi hayaller kurmanın ötesinde sürekliliğe katılım veren çelişkin ve gelişkin bir özdü.
Sürekliliğin azot döngüsü gibi yağış çevrimi gibi bir birleşme (canlanma) çözülme (ölüm) süreçleriyle "madde çevrimi" içinde sürekliliğe katılımdı. Taşları yerine oturtmadınız mı firari aklın esiri oluruz.
Ölüm yaşamla yaşam da ölümle vardı. Var oluşun, var oluş tersinmesi olan yoklukla; boşluğun doluluğuyla, git olanın gel olanıyla; çekim olanın itilmesiyle, büyük olanın küçüğüyle; birleşenin ayrılmasıyla vs. ölüm de hayatla; hayat ta ölüm olan tersi ile vardı.
Ölüm ve yaşam daha baştan birleşmenin çözülme olmasıyla öngörülen bir ölüme ait tersinen özle ölüm olmakla, sürekli olan dışında bir ölüm ötesi de yoktu. Ölüm ötesi sürekli olandı.
Eşeyler hayatın imajı alınan hayatın o türe özgü kopyalanan bir enerji durumuydu. İşte imajdan kopyası yapılacak maliyetin enerji karşılanması ölümle çözülen bedenlerdeki besinlerden elde edilecekti.
Elbette ölüm ötesi; kesikli, sonlu, sınırlı olan ölümlerle çözülen beslenme çevrimini veren kaynaklar ile yeni kopya ve giderek embriyo bu tür beslenme var oluşlarıyla sürekli olandı. Ölüm ötesi elbette ki süreklilikle var olandı.
Ölüm ötesi dediğiniz sizden sonrası olandı. Oysa sizden öncesi gibi sizden sonrası da sizin kesikli olmanız dışınızda ve sizden de bilincinizden de bağımsız oluşla sürekli olandı.
Genetik seçilim çevreye uyum sağlamada büyük başarıydı. Bu başarı çevreye göre değişme dönüşme ve farklılaşma olmakla hayat tarafından değişen çevreye verilen en iyi yanıt ve imajını almaydı.
Çevre var oluşlarla bir sekans hareketiyse; yaşam da bu çevreye göre yine başka bir var oluş ve başka bir sekans hareketiydi. Bu girişme içinde var oluşlar birbirine devamlılıktı.
Genetik seçilim, eşeyli üzerindeki sentezle evrimi katlamıştı. Öncül evrimlerinden sonra giderek eşeyli üremeye dönüştü.
Tek hücreli, ölümsüz bakteri yaşamlı düzlem içinde simbiyoz yaşam kendisine, hücre sentezine doğru giden yeni bir alan açmıştı. Bakteri yaşamlı teorik ölümsüzlük insan gibi ölümle bilgisayarlı hayatı tadıyordu. İşte kazanç buydu. Bu kazanç geleceğe ne getirir ne götürür bilenmez.
Bu yeni alanın içindeki yaşam, simbiyoz yaşam ilkesi gereği çok organ elli bir yaşama geçmişti. Yeni hücre kendisi ilk sel yapısına göre farklı işlevlerin çevreye tepki veren işlev organlarla oluşuyordu.
Ribozom bu tür bir bakteri işlevdi. Mitokondri bu tür bir bakteriyel işlev tek hücreydi. Klorofil bu tür bakteriyel işlevle tek yalıtımdı. Yeni ve büyük hücre bakteri hücrelerinden özelleşen organzeler ortaya koyup, daha kompleks bir yapıyı oluştu.
Sentez, parçalara ait işlev ve özümlemenin tüketeceği enerjiyi, özelleşen kök hücreler nedenle; işlev organlara ürettirdi. Yeni organizma böyle oluştu. Organ olarak birinin yapamadığı alanı, diğer organla doldurdu.
Her bir işlev durumlar içinde her bir organ doku hücre ya da işlevlerin tüketecekleri enerji entegre birliğin uhdesine tevdi edilmişti. Bu organizma sistem kendi dışındaki organizma durumları kendisine bağıntı kıldı.
Hayat ölümü ve ölüm ötesini değil, tekil olarak kendisini; süreklilik içinde tür oluşun bencil oluşunu, var oluşunu tasavvur (algı) ediyordu. Evrim bir yasaydı. Hem de yerçekimi gibi. Manyetizma ve elektrik gibi Evrim sadece hayatla değil, var oluşla beraber vardı.
Evrim, önce inorganiklerin evrimiydi. Sonra organiklerin ve biyolojinin evrimiydi. Sonrada sosyal oluşun toplumun ve bunlarla birlikte tüm dünyanın evrimiydi.