Nasıl Yaşar ve Nasıl Ölürüz 8
Hayatın da kendisine özgü bir çekim yasası vardı. Bu çekim yasasının adı birlikte yaşama (eşleyişle simbiyoz yaşamaydı). Büyük olamıyorsan büyüklüğün etkisine karşı birleşerek büyük olma. Yardımlaşma. Zıddı olma gibi alan durumlardı. Bu süreçler belli bir birim zamanı daha küçük parçalı süre durumlar kılmanın umulmadık avantajıydı.
Yalıtımlı bir inşa içinde parçalı bölüklü olan hayat, dış fonundan ayrıldığı evrensel bütünlüğün eksiğini; bütüne doğru olan imge ve eğilimini, dıştan birlik yapan organizmaların bu tür simbiyoz yaşam biçimi ile sağlıyordu.
Dıştaki olup bitenin girdisi yapılırken hücre zarının tepki koyması, kendi seçme ayıklamasını yapması karşısında yapılan bu tür tekrar ve çevrim yapan süreçlerin tekrarlarını öğrenen baskı ve yansıması vardı. Yansıma karşılığı sitoplazma içinde birçok çelişkin durumlardı.
Bu çelişkin durumlar, derişimdi. Derişimle oluşan baskı basıncın çekme itmesiydi. Derişmelere dek her bir yolun yaptığı her bir iz de fazdı. Farklı zaman ve başlanış eylemli bu eğimi takip eden eşzamanla zekâ bu izlek oluşu tamamlıyordu. Bunların protein kalıplarını çıkarıyordu.
Aynı zamanda simbiyoz yaşam parçalı tekli organizmayı birlikte yaşama içinde tutuyordu. Bağıntılıyı ilişkili yordu. İlişkin oluş birbirinin boşluk olan yandan eksiğini tamamlama yardımlaşması oluyordu. Böylece süreç bu tür parça olanın her bir ilişkin ligi içinde devamlı olanı sürekliliği ortaya koyuyordu.
Dalganın sürekliliği ve parçacığın kesikli oluş ikilemi içinde olan özdeksel yapı bu düzlem halin ;sürekliliği içinde organizmalar bu süreklilikle kendi dışında simbiyoz yaşamla; sosyal, toplumsal yaşamla; her biri kendi parçalı yaşam durumlarını ortaya koyuyordular.
Makro düzlemdeki yasalar, kuantum alemindeki yasaya benzerle ama kuantuma göre çok farklı koşulların içindeydi. Ve bambaşka düzlem ilişkileri içindeydi. Kuantum düzlemde kuantum durum içindeki her bir gerçekleşmelerin makro dünyaya doğru imaj ışığı altında yansımaları vardı.
Bu tür kuantum yansımalar, makro dünyanın makro düzlemi içindeki kendi derişim ve faz farkını veren özgünlüğün tekrarı ve çevrimleriyle makro olana dönüşecekti.
Tekrarlar zıt durumlardan kaynaklıydı. Kuantum imajlı yansımalar, evren sel yasanın faz geçişi içindeki imajına göre inşa olacaktı. İnşası olan imaj olandı. İmajın kendisi, makro alemdeki temel çalışma ilkesinin aynısıydı. Ve bu transformasyon hayat gibi kuantum süreçler ortaya koyan, artan birim zaman devinmeleri içinde olmakla, mikro olanın benzeriydi.
Makro alanda kuantum durumu veren süreçler; simbiyoz yaşamla, sosyo toplumsa yaşamla, üreten ilişkilerle ortaya konuyordu. Nasıl ortaya konuyordu? Süreçlerin her biri, bir birimlik kendi zamanını çok yüksek sayısal değerlerde parçalı süre durumlar etmesiyle, bu yapılar birim zamanı adeta kuantum zamana çeviriyorlardı.
Böyle olunca nasıl yaşarız diyen sorgulamayı anlamak, bilmek; nasıl varız demeyi anlamaktan, bilmekten geçer. Yaşam bir tanıma göre bir ortaya konuş değildi. Aksine yaşam ortaya konan ile ortaya konuş üzerinde okumalar yapıp, anlamlar çıkarmanın kendisiydi. Sürekli olanın parçalı kılınması, parçalı olanın sürekli olana refedilmesiydi.
Yaşam bir türlü de değildi. Yaşam çevreye göreydi. Deniz de başka, kara da başka, havada başka, stratosferde başka, 150° sıcak ve kaynar su ortamı içinde başkaydı. Kükürtlü ortamda başka, oksijenli oksijensiz ortam da başka. Normalden biraz fazla ışınlı ortamlarda başkaydı.
Bu nedenle kesikli sınırlı sonlu parça durumunu sürekli; sürekli olanını da parça durumlarıyla sınırlı sonlu yapmadan evrimini oluşmayan süreçle bir çırpıda olmuş bitmiş bir hayat olanaksızdı.
Şimdi bile hayat bir çırpıda olmuş bitmiş değildir. Hayat suda başlamıştı. Çünkü ultraviyole ışınları sentezleri parçalıyordu. 3-5m kalınlığındaki bir su kütlesi ultraviyole tehdidine karşı korunaktı.
Karalar, su içinde başlayan hayata göre ultraviyole ışınından zararsız miktarlara kadar arınan bir evrimle yaşanır bir durum olmadan bir çırpıda hayat olanaksızdı. Bir çırpıda olacak hayat dünyanın ilkine göre mi yoksa şimdisine göre olan evrimsel sürecine göre mi olacaktı?
Hayat dünyanın ilk duruma göre bir çırpıda olacaksa, evrim niye vardı? Yok eğer hayat şimdiki gibi baştan beri böyle var olacaksa, üç milyar yedi yüz elli milyon yıl önce insan niye yoktu?
Bu günkü hayat başlangıçta asla var olamazdı. Başlangıçtaki hayat ta bugün asla var olamaz. Bugünkü hayat başlangıçtaki hayatın değişen çevre koşullarına göre evrimle oluşan hayattı. Denizlerde karaya göre uyumlu, denizlerden havaya göre uyumlu bir hayat, bir çırpıda ve tek seferde olamazdı.
Yaşam birçok hamuleler bileşmeli düzenliliğin ortaya konuşuyla başlayan birçok sınama yanılma entegrasyonların evrimiyle kesikli sürekli devamla olmasıdır. Evrimsel yasaları olmayan hayat, değişen her çevre koşulları içinde yeniden, yeniden oluşamayacağı gibi çeşitlenemez, sürdürülebilir de olamazdı.
İşte çeşitliliği ve sürdürülebilirliği veren birçok durumlar entegrasyonunu bilmekle, bilgiyi demlendiren süreç bağıntılarıyladır ki, nasıl yaşarız türü sorusunun cevabını kendiliğinden bir anlama yapmamız olacaktır.
Geçmişte ve şimdi de geleceğe göre nasıl yaşarız sorusunun bir cevabı yoktu. Ve bu tek, tek cevapların hiçbiri, tek başına tam cevap ta değildi. 6x8 = 48'di tamam da 48 nasıl vardı? 48i elde etmek için illa 48 tane biri yan yana mı getirmeliyiz.
Bazen 48 tane biri yan yana getiren ilişkiyle 48i elde ederken; bazen 45 + 3le = 48 elde ederiz. Bazen 47,9 + 0,1 = 48i elde ederiz. Bazen 24+24 = 48, bazen 40+8 = 48di vs. 48i elde edişin her biri apayrı bir düzen ve inşa ilişkisidirler.
48 sayısı 47 + 1 miydi? Yoksa 30 + 18 Miydi? veya 25+ 8+2+7+ 6 mıydı? Sayısal ilişki düzenini belirtmekteki amacım, örnekte verilen ve örnekte verilmeyen onlarca sayı düzen ilişkisindeki hiçbir sayı düzen ve ilişkisi, kendi başına 48 tanımını tam olarak veremez.
48 sayısı sadece 13+13+13+9 olan sıra ve ilişki diziniyle var olmuyordu. Yani 48 sayısı bir kes de, bir türlü var oluşla var olmuyordu. Kendisini ele veren bütün sayı kombinasyonuyla 48 sayısı vardır.
Böyle olunca hayatın bağ ilişki düzeni ve dizilimini içinde de hiçbir türe göre olacak tanım hayat değildi. Hayat ta zaten bir türlü oluşla belirecek bir ve kavranacak bir şey değildi. İşte bunu kavramak için bu sayısal örneği verdim.
Bunların hepsi 48’i verir ama bunların her birinin ilişkisi ve ilişki düzeni ve bağıntısı, çekme itme; özellik ortaya koyma, özellik kazanma bağıntıları hiçbir zaman aynı değildir. 44+4=48 bağıntısı, 34+14 = 48 bağıntısını çekmez.
48 tane 1+1+1+1...= 48 olarak vardı. 24+24 = 48 olarak vardı. 47+1= 48 olarak vardı vs. 14 x3 +6 = 48 olarak vardı. 50-2= 48 olarak vardı (108/ 2) -6 = 48 olarak vardı. Dahası 1 nasıl vardı? Örneğin 0,9 +0,1 = 1 olarak vardı. 0,3 + 0.3 + 0,3 + 0,1 = 1 olarak vs. vs. vardı.