Nerdesiniz?
Kırık tuğla kenarlarında tonlarca sırları, fısıltıları, ümitleri, hayalleri, heyecanları saklayan sokağın köşe başları vardı... Evden gizlice sıyrılıp merdivenlerden yürek çarpıntılarıyla inilip sevda ile buluşulan... Kaldırım kenarlarında, okuldan mahalleye koşularak gelinip tozlu toprak arasında bulunan kiremit taşı ile çizilmiş kareler vardı, üzerinde sek sek oynanıp gözlerin bir tanesi "evden çağırmasınlar az daha oynayayım" diye bakılan... Bilyeler vardı, misketler, cigozlar, gazoz kapakları... Rengarenk... Şimdilerde el öpülmelerinde dahi kağıtlara takas edilemeyecek kadar değerli olanlar vardı.. Oynandıkça mahalleler arası kavgalar, savaşlar, düşmanlıklara konu olan...
Akşam vakitleri vardı, ezandan hemen sonra kurulan ve hiçbir ferdinin asla eksik olmayacağı sofralar vardı... Soba üzerinde patlatılan hep bir tarafı yanık olan kestaneler yada tencerede kazan kazan pişirilen mısırlar... Heyecanla beklenen bir uykudan önce programı vardı, koltuğa kıvrılıp yarı kapanık gözlerle uyuklanan...
Ataçlar vardı, kıvrılan defter kenarlarını öğretmen kızmasın diye tutturulan... Düz beyaz mumlarda oynanan gölge oyunları vardı, parmaklar birbirine girdikçe koltuk üzerinde kıkırdanan... Uyku mahmuru anneler tarafından "geç kaldın" telaşesinde taranan saçlar vardı, ilmek ilmek örülüp şimdilerde hazırları alınan ama o zamanlarda yonca şekli almadı diye tekrar tekrar düğümlenip bağlanan kurdelalar vardı...
Ağaçlar vardı bütün sokaktaki oyunlarda hep baş rol alan... Yaprakları vardı her bir küçük elde rengarenk mızıka olan... Köşelere ortak olan bakkallar vardı, içeriye girildiğinde göze çarpan tipi-tipleri, horozlu şekerleri, leblebi tozları, misket kavanozları, şekerlemeleri olan...
Uyku vakitlerinden sonra masa üstüne serilen hesaplar vardı, bir kahve eşliğinde geceye gidişlere hazırlanan, belki bir kira, belki bir çocuk ayakkabısı belki de memlekete gitme ümidiyle köşeye kıstırılan paralar vardı...
Yollardan geçen tek tük arabaların kornalarının sıçrattığı kaldırımlarda serçeler vardı, yaşlı amcaların oturduğu banklarda ekmek kırıntıları atılan... Mahallenin en yüksek yamaçlarından ıslıkla yarıştırılan paçalı güvercinler vardı şimdilerde çatıya konmaya korkar olan... Mahalle çocuklarını bir bir okula götüren sokağın köpeği, önünden ayrılmamasıyla kasabı deli eden kedisi, çocukların rahatsız etmesinden daha da deli olan birde mahallenin delisi vardı...
Akşam üstlerinde evde olanla pişirilip tadımlıkta olsa sıcak tabaklarla komşulara götürülen tabaklar vardı, yeni gelen komşulara hoş geldiniz demek için vesile olan kapı eşiği sohbetleri, perdeler arkasında mahalleye kim gelip kim gidiyor diye bakan yaşlı teyzeler, kahvenin ön köşe sandalyesine oturup gelini veya damadından ahlanan dedeler vardı...
Şimdi herkes yanından geçtiklerini görmeden bir yerlere koşturuyor... Koşan da görülmüyor, koşturan da, yanından geçen de, geçtiren de...
Nereye kayboldu herkes?