Neredesin sen
Yine bir yağmur var gökyüzünden dağa taşa, çimene toprağa, asfalt yollardan kiremit kaplı çatılara. Hiç durmadan saatlerdir yağan bir yağmur, kimi zaman şiddetli, kimi zaman hafif sağanak. Islanan birde ben var, sırılsıklam. Üzerimden süzülen yağmur suyu yerle buluştuğunda şükür diyen bir toprak ve yarın hıdrellez.
Hafiften üşüyorum, güneşin karabulutların arkasından çıkıp ısıtmasını bekliyorum. Lakin güneşi görmeyeli bir asır oldu sanki. Sahi güneş nasıl bir şeydi. Evet, güneşi unuttum, hani eski sıcaklığını, aydınlığını. Hele birde sıcaktan bunaldığımda bir ağaç gölgesinde serinlemeyi özledim, özledim ama daha gölgesinde serinleyebileceğim bir ağaç bile yok yapraklarını açmış.
Bekledim, biraz sabır, az birazda umutla. Gelmedi, çıkmadı bulutların arkasından gülümseyerek güneş. Aksine biraz daha hızlandı yağmur ve biraz daha soğuk...
Derken uzaktan bir ceviz ağacı takılıyor gözüme, dallarının en uçlarında iki yaprakçık, yaprakçık diyorum çünkü daha küçücükler, yeni tomurcuktan yaprağa dönmeye uğraşmaktalar. Büyük gövdesinden süzülen yağmur suları en tepeden başlıyor tıpkı benim gibi. Tek fark o çıplak ben ise sırılsıklam elbiselerin içinde. Ruhum boğulmakta havanın rutubetinden ve yağmurda oluşmuş bir su birikintisine düşmüş, çırpındıkça çırpınmakta ve bir türlü çıkamamakta. Aksine çırpındıkça bir bataklıkmış gibi içine batmakta.
Islak ellerimle sigara yakmaya uğraştıkça sönen kibritin tek suçlusu esen rüzgâr ve arada saçlarımdan damlayan yağmur. Ben inat ve rüzgâr ile yağmur başka bir inat ama bu savaşın galibi ben, içime çektiğim ilk dumanlı nefesimde içimde kopan fırtınalar susuyor, hüzünle karışık kasvet biraz dağılıyor. Gökyüzünü kaplayan kara bulutlara inat içimde güneşler açıyor. Unutuyorum yağan yağmurun ıslattığı bedenimin rüzgârdan üşümesini. Ellerimde titremiyor artık. Bir nefes ve bir nefes daha... ve yağmuru dindiren adam olarak tarihe geçiyorum, sadece yağmuru dindirmekle de kalmıyor ve dünyadaki tek insan oluyorum 'ıslanmadan denizde yüzen'.
Yağmurun dinmesi ile burnuma bahar kokuları gelmeye başlıyor inceden inceden. Toprak hiç bu kadar güzel kokmamıştı ve toprak hiç böyle yeşile gebe kalmamıştı. Dağ taş yeşile boyanmış, toprağın çocukları çimenler dünyamı sarmıştı. Bu işten tek zararlı zavallı karıncalar çıkmıştı. Çimenlerin kökleri karınca tünellerini örümcek ağı gibi örmeye başlamıştı ve karıncalar bu kökleri kesmeye yetişemiyorlar ve tünellerde sıkışıp kalıyorlardı. Bir yandan da seralarında yetiştirdikleri mantarlar tünellerini basan suyla sihirli fasulye gibi birden büyüyüp toprağı yarıp yeryüzüne ulaşıyorlardı. Neyse ki önlerinde koca bir yaz var yeniden yuvalarını inşa edebilecekleri ve kışlık yiyeceklerini toplayabilecekleri.
Peki ya ben, benimde önümde koca bir yaz var mı? Yıkılan gönül tünellerimi yeniden inşa edebileceğim, su basmış gönlümdeki suyu tahliye edebileceğim, boğulmakta olan ruhumu darağaçlarından kurtarabileceğim...
Peki ya ben, benimde önümde koca bir yaz var mı? Yazdan sonraki kışa hazırlıklar yapabileceğim ve kış geldiğinde hiç üşümeden ve aç kalmadan en sert kışları bile aşabileceğim. Yüreğim şimdiden aç ve üşüyen bir aşk var içimde. Kulaklarımda onun duymadığım sesi, gözlerimde onun görmediği görüntüsü, düşlerimde onun bilmediğim düşleri....
Peki ya bedenim, ona da bir sormalı. Dayanabilir mi kışa kadar ve kıştan sonraki bahara kadar. Bütün bir yaz aşk ameliliği yapıp, kışın soğuk gecelerinde hiç üşümeden sabahlara kadar uyuyabilir mi, yada ruhum huzura kavuşup bedenler uyuduğunda yatağın baş ucunda iki gugukçuk kuşu misali uyanışları beklerken hiç uyanmasalar der mi eşiyle birlikte?
Dışarıda deli gibi yağan bir yağmur, içeride, düşünce sağanaklarında ıslanmış bir deli ve yağmur doluya dönüşmüş. Belki birazdan kar yağar, belki de güneş açar. Ya da sonsuz karanlığa gömülürken düşlerim uzaklardan bir mum yanar.
Sel basmış ovalarımdan erozyona uğramış dağlarıma kadar, çığ düşmüş geçitlerimden okyanus diplerime kadar, derelerimden, nehirlerimden denizlerime, koylarımdan limanlarıma, kar kaplı dağlarımdan bataklıklarıma kadar seni aradım bu yağmurda.
Neredesin sen? Neden bıraktığım yerlerde bulamıyorum seni. Neden bu kadar yalnız, neden bu kadar ıslağım ben. Sırılsıklam olmuş bir delimiyim yağan yağmura inat güneş arayışlarım sebebi. Hiç dağılmayacak bulutlar var sanki gökyüzünde ve gece karanlığına az kalmış. Neredesin sen? Neredeysen çık gel, gel ki hiç beklenmedik bir anda güneş açsın ve meteorolojinin tahminleri yeniden tahmin edilsin, senli ve sensiz olarak.