Nihayetinde

"Üç-beş insan gördüm civarda. Gözlerinden yaş yerine kan akıtıyorlardı. "Neden böyle?" diye sormak istedim, denizler sualime yanıt verdiler, her yağmur bizi yaşatır, her gözyaşının sahibi de yalnızca kendi yüreğini kanatır. O yüzden ağlayan gözlerden gözyaşı yerine kan akıyordu.

Neden sevince umutlanır da hüzün çökünce yüreğine, bulutlanır insan?

Anlamak için direnmedim, anlamakta istemiyordum zaten.

'Üç-beş soluk benizli insan gördüm bu civarda. Kimileri meyil ettikleri duyguların eşiğinde yalnızlığa sarılmışlardı, onlar tek başına tek bir duyguyu yaşatmaktan korkanlardı.

Sonrasında tek bir insan gördüm yüreğimin civarlarında bir yerlerde. O bana baktı, ben ona. O beni sevdi, ben onu.

'Leyla ile Mecnunu gördüm herkes gibi, herkes kadar. Onlar birbirlerini delice sevmişler, su gibi, ekmek gibi, birbirlerine yâr gibi yâr demişler.

'Çıkmazları gördüm yeni sevda sokaklarında. Nereye çıksak çıkmazdı sevda denilen o sokaklar.
Aşk vardı, ya da bir aşk vardı bir aşk yoktu, her şey vardı da sadakat yoktu.

'İki insan gördüm birbirine zıt kutuplarda, biri yalnızlık senfonisinin kurbanı olmuş, öteki lâl dilinin çözülemeyen bağlarını kurutmuş. Hiç açılamadılar tarih boyu birbirlerine, sükûnetle kazandıkları aşkın ateşini yakıp kül ettiler.'

'Birini gördüm o boş sokakta, loş ışıkların kurbanı olmuş ezeli rakiplerinden darbe yemiş, vurulmuştu.
'Yârsız olmaz yâr. Gel bana bir sen ver, benden de bir sen al, biz olalım dedim.'

'Sen de kimsin?' demez mi! Açılamayan o yollar kafeslenmiş yüreğime bir kilit daha vurdu.'

'Sevilmeden sevmek, sevmeden sevilmek olmaz.' Derdi bana içimde kopan fırtınaların yanlış limana sürüklendiği o saatlerde koca bir çınar.
Ben onu dinledim, yanlış yollarda yanlış birine sürüklendim.
'Bir dedikodu duydum iki metre ötemde konuşuluyordu kulak kabarttım da dinledim.'

'Biz her şeyiz dedi birileri, biz her şeyiz kızım her şeyiz, biz her şeyken herkes bize bulaşamaz, bulaşsa bile façasını alır gerekirse yeri göğü inletiriz.'

'Tamam, anne sen öyle diyorsan öyledir.' Dedi kız.
'Duyduklarıma inanmak, inandıklarımı duymak, hiç duymadıklarımı duymuş gibi yapmak gibi bir şeydi. Ben bu hayatın aşk dolu gül bahçelerinde, servet dolu köpüklü sularında, gözyaşının kana dönüştüğü, yalanların demlendiği çay bahçelerinde birçok insanın gülüşmelerini gördüm.

Annem dedi ki; 'Hayat bu.' 'Hayat buymuş.'

'Tanıştığıma hiç memnun olmadım hayat. Senden de şikâyetçiyim. Neden mi? Kimsenin kimseyi dinlemediği, gözyaşlarının bile kanlandığı, aşkların yitip gittiği, dedikoduların şerbetlendiği, yalancı yüzlerin nurlandığı bu düzen senin düzenin ve ben seninle tanıştığıma hiç memnun olmadım, çocukken söylenilen şarkıların büyüyünce yavan kokacağını söyleseydin büyümemek için elimden geleni ardıma koymazdım.'

Hadisenin nihayetinde ellerini açıp bana koşacaksan emellerimi karşılaman gerektiğinin de bilincine varman gerektiğini bileceksin.

Ne mi istiyorum? Temiz bir dünya bırakalım en azından bizden sonrakilere, temizlen de öyle gel.

Şu çamurunu sürekli üstüme bulaştırıp durmazsan sevinirim, ilk anlardan papaz olmaya başladık. En okkalısından bir tokatı hak ettin sen!

'Bir aile gördüm, ceplerinde yalnızca umutları vardı, para gibi saçtılar ortalığa. Hazin son bu ya, hiç kimse dönüp de ardına bile bakmadı, almak istemediler yabancılar umut kokan yarınları.'

O zaman anladım ki güneşli bir dünya bıraksak da yarınlara, bizden sonraki nesillerin kucağına.
Umutlarının sağlamlığına inanmayan, onların yalnızca parayla sağlanabileceğine inanan kişiler ömürleri boyunca o güneşten nasiplerini alamayacaklar.

'Nasiple kısmeti gördüm bana komşu çıktılar.' Gülmekte pek bir yaraştı yüzüme, martılar bile kıskandılar...

19 Ağustos 2010 3-4 dakika 464 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar