Nikah Şekeri
Saçlarındaki bir kaç ak teli, yüzünün kıvrımlarındaki bir kaç çizgisi esmer adamın yaşam portresini yansıtır gibiydi aslında. İri elleri kadının kahverengi saçlarında dolaşırken, bunca yıl içinde biriken tüm öfkesi ve kini bir anda ruhunu besleyen ateşe dönüşüyordu sanki ve bu ateş sevgiden başka bir duygu değildi.
Yüreğini yumuşatan, yılların yorgunluğunu şefkatiyle hafifleten, içindeki tüm savaşları, aşkla barıştıran, yılgınlığını yeni tutkularla yarıştıran bu kadına, hayatının dönüm noktasındaki son teklifi etmeye hazırlandı.
- Benimle evlenir misin?
Kadın hiç beklemediği bu teklif karşısında neye uğradığını şaşırdı. Çünkü kadınıın bu ilişkiden hiç bir beklentisi yoktu. Adamın sadece sevgisiyle bile yetinmeye razıydı.
Kadın :
- Beklemediğim bir anda gelen bu teklif için oldukça şaşkınım lakin, hayır demek için yeterli bir sebebim de yok ki. Dedi.
Adam:
- Bu evet demek mi şimdi?
- Evet.
Ani bir kararla dünya evine girmeye hazırlanıyordu çifte kumrular. Ufak bir daire tuttular önce, içini bir kaç eşyayla döşediler. Kadın gelinlik hazırlıklarıyla, adam ise nikah işlemleriyle uğraşıyordu. Nikah için aldıkları tarih nihayet geldi. Kadın gelinliğini giydi, duvağını taktı, yüksek topuklu ayakkabılarını ise giymeden en sevdiği kadim dostu Zehra'nın adını yazdı. Yanında Zehra ile damat adayının koluna girene kadar yürüdü. Nikah şahitleri masada yerini aldı. Kadın ön koltuklarda oturan eş ve dostlarını gördükçe heyecanı hızla artıyordu.
Nikah biter bitmez, salonun çıkış kapısında nikah şekerlerini dağıtmak için, bekleyen kadının küçük kızı ise şekerleri yememek için kendini zor tutuyordu. Küçük kız annesinin bu evliliğini büyük bir olgunlukla karşılamış, ona nedimelik etmek için söz vermişti.
Kadın nikah kıyıldıktan sonra, adamın ayağına basacağı anı bekliyordu. Sonunda beklenen an geldi, nikah memuru masaya oturdu. Kendisine verilen yetkiyle nikahı kıymaya hazırlanıyordu, önündeki büyük defteri açtı. Adam ve kadına evlenmeyi kabul edip etmediklerini sordu.
Adamın gözlerinde bir anda şimşekler çaktı,aylar önce bir kaç kez kaçamak yaptığı genç kız, içeri girmişti. Adam iyice afalladı, memura cevap veremiyordu. Çünkü beraber olduğu bu genç kız şişmiş karnını işaret parmağıyla göstermeye çalışıyordu. Adam ayağa kalktı, kıza doğru yöneldi, olanları anlamaya çalışıyordu.
Kız:
- Hamileyim çocuk senden dedi.
Adam duydukları ve gördüğü manzara karşısında ne yapacağını şaşırdı. Müstakbel eşi de masa da öylece dona kaldı. Kadının yüreğindeki bıçak, buz tutan ellerini kesiyordu. İçi acıyordu. Bunca yıl kız evladı için tüm yaşamı sırtlayan ve kimseye güvenmemeyi öğreten bu hayatın sınavında, bir kez daha sınıfta kalmıştı.
Küçük kız, annesini kucaklamaya çalışıyordu fakat kafasını sert zemine vuran kadının başından akan kanları görünce oldukça korktu. Elinde sıkıca tuttuğu nikah şekerleri kana bulandı. Yanlarına yaklaşmaya çalışan adamın yüzüne kanlı nikah şekerlerini öfkeyle fırlattı.
- Anne anne anne ! diye defalarca tekrarladı,ama nafile ananesi kıza cevap veremiyordu. Küçük kız Zehra ablasına tutunarak güçlükle ayakta durabiliyordu. Annesine ne olacağını merakla bekliyordu. Kadın zor yetiştirilen hastanede beyin kanamasından hayatını kaybetti.
Kızı babasız yaşadığı bu hayatta annesini de kaybetmişti. Yakınları onu istemediler. Çocuk yurduna yerleştirmeyi uygun gördüler. Lakin annesiyle acı bir tesadüf sonucu birleşemeyen adam,küçük kızı evlatlık almak istedi,önceleri bu teklife direnen çocuk sonunda,doğum yapan genç eşi ve adamla yaşamak zorunda kaldı. Doğan bebekle birlikte uzun yıllar kardeş olarak,hiç ayrımcılık yapmayan bir anne ve bir babayla mutlu bir şekilde yaşadılar.
Lakin uzun yıllar geçip genç bir hanım olmasına rağmen asla evlenmedi. Dostlarının nikah törenlerine de gitmedi. Çünkü ne zaman sıra kendisine gelip nikah şekeri almak istese, elleri ve yüreği kana bulanacaktı. Ömrünün geri kalan yıllarını ise şekersiz, içi buruk, tatsız bir şekilde geçirdi...