Niran'ın Yaşam Hikâyesi

Yaşam size verilmiş boş bir filmdir. Her karesini mükemmel bir biçimde doldurmaya çalışın.
Ara Güler




Adı Niran. İsmi bu değil hiç kuşkusuz, ama kendisi Narin. Hayatın gürül gürül sularında yüzeyde kalmaya çalışan, ruhunun acılarını umutlarıyla bastırmak isteyen, göğsündeki yaman ağrılarla yaşamayı kendisine ilke edinen bir çiçek o...




Niran güneşin ötesindeki bir zamanda dünyaya açmış gözlerini. Kendi gençliğinin saçakları altında hayat şarkılarıyla serpilmiş, gün gelmiş denizler gibi köpürmüş, gün gelmiş sakin bir bahar gibi yüreğindeki yaşam şarkılarıyla çiçek çiçek ovalarda açmış.




Onu tanıdığımda korkak bir merhabaydı gülüşü. Hayatla dans eden bir kızdı ve acılarını her daim ifade eden, bugüne kadar yaşadıklarının şokuyla umudunun peşine takılmış narin bir kelebekti. O'nunla hayatı paylaştık, hayatı tartıştık ve mutluluğun diğer odalarında günlerce sohbete durduk. Hayat hikâyesi kimbilir belki de hepimizin hikayesi. Umudunun çok sesli düetleriyle rüzgara aşık, denizlere vurgun, yaşamaya sevdalı bir kız O.




Hikayesini kendi kaleminden dinlemek isterseniz aşağıda noktasına virgülüne dokunmadan sunuyorum.







Niran'ın Dilinden Yaşamak...








Dün gece sabaha kadar hiç uyumadım. İçimde garip bir heyecan var, adını koyamadığım. Bu heyecana engel olamıyorum, tüm bedenimi sardı. Sabah 05.30'da kalktım. Yola çıktığımda henüz gün ışımamıştı diyebilirim. Sintigrafi çektirmek için, yani kemik taraması için hastaneye gittim. Oranın değişik bir havası var. Kader birliği etmiş yüzlerce insan. Bazısı göz göre göre ölümü bekliyor ki, bu gerçekten zor. Bazısı hastalığını dahi bilmiyor. Onkolojide tedavi görüyor, ama kanser olduğundan bihaber. Değişmez tek gerçek, herkes birbirinin acısını paylaşıyor. Hiç abartısız insan kendi derdini bile unutuyor burada.




Hastaneye her gelişimde farklı bir insan olarak eve dönüyorum. Allah'tan bu ruh hali çok fazla sürmüyor, yoksa dayanamam. Ha bir de karantina söz konusu. Kimseyle temas kurmamalıyız. Temas bir yana, yaklaşmak, toplu taşıma aracına binmek 24 saat yasak. Kemik taraması için 3 saat önçeden iğneyle radyasyon veriliyor damardan. İğneden sonra 1,5 litre su tüketmemiz gerek. Berbat bir şey. Ortam zaten yeterince düşündürücü. İğneyi vurdurmak için toplandığımız yer ahırdan bozma bir yerin 3 kat altı. İnsan rutubet kokusundan nefes alamıyor, hayatla olan irtibatınızın kesilmesi gibi bir şey.




Hastanenin özellikle onkolojinin havası çok farklı. İnsan orayı görmeden yaşamanın farkında olmuyor.Orası hayat orası umut orası çaresizlik orası ölüm... Her şeyi orada görmek mümkün. Umudunu kaybetmiş olanı da yeniden hayata merhaba diyeni de. Ama sonuç ne olursa olsun hayatta kaldığı sürece hep bir savaşın içinde var olmak Onkoloji.




Hiç unutmuyorum, henüz ilaç tedavim başlamamıştı. Dosya çıkartmaya gittiğimiz gündü. Gencecik bir bayan dikkatimi çekti.Tekerlekli sandalyede oldukça güzel ama yorgun görünüyordu. Yanına gittim geçmiş olsun dedim. Kısa bir tanışma ve anlatmaya başladı. 2 yıl önce henüz 31 yaşında meme kanseri olmuş.
Kemoterapi ve radyoterapi görmüş belirli aralıklarla kontrole geliyormuş. Tedavisi bitmiş saçları uzamış ve kıvır kıvır çok hoş duruyor. Ta ki sinsi hastalık tekrar çıkana kadar. Hastalığı metastaz yapmış karaciğer ve kemiklere. Yürüyemiyordu rengi limon gibi sapsarı olmuş, konuşurken bile güçlük çekiyordu. Yeniden ilaç tedavisine başlayacakmış ve bana en çok saçlarımın yeniden dökülecek olmasına üzülüyorum dedi. Saçlarını ne çok sevdiğini anlattı. Uzamaya başladıktan sonra hiç makas vurdurmamış kıyamadım dedi. Her şeye rağmen cıvıl cıvıl bir bayan. Konuşurken nefes alırken güçlük çekse de umut dolu.




Beni sordu. Meme kanseri olduğumu ve tedaviye başlayacağımı anlattım. Sakın korkma sana bir şey olmayacak. Bak benim 2 sene bitti dedi. İyileşeceksin, bak bana saçlarım dökülmüştü ama hepsi yeniden ve daha güzel çıktı. Senin de aynı olacak. Kendisinin olanca çaresizliğine karşı bana ümit veriyordu tüm sevimliliğiyle. Oysa ben hastalığımın bilincindeydim. Sonu olmayan bir yolculuğa çıkmıştım. Kimi zaman sendeleyecek, kimi zaman düşecektim. Her an her şey olabilirdi. Kısaca düşmanımın farkındaydım. Düşmanım kalleşti. Hiç hazır olmadığım bir anda beni yakalamıştı ve yine yakalamayacağının garantisi yoktu. Tüm olanların o kadar farkındaydım ki! Etrafımda anlatılanlar beni artık çok etkilemiyor.




Bu hastalıkla tanıştığımda henüz çocuktum. Annemin elinden kısa bir süre içinde çok geç kavuştuğu anasını almıştı. Daha sonra annem düşmüştü pençesine. Annemin hastalığı süresince yani 5 yıl neler duydum neler yaşadım. Hani bazıları karşınıza geçer ve der sakın korkma işte bizim bir tanıdık hala yaşıyor 7 sene oldu. Bir diğeri ?vah vah henüz çok gençmiş işte senin yaşında biri vardı Allah rahmet eylesin öldü gitti. Ama sen öyle olmazsın tıp ilerledi. Artık bu hastalık çaresiz değil' vb.




Bütün bu anlatılanlar yalnızca beni güldürüyor. Eğer kendinizi iyiye ve kötüye hazırlamazsanız her şey çok daha zorlaşır ve ben içimde her an patlamaya hazır bir bombayla yaşayacaktım artık. Kim bilir belki patlar belki patlamaz. Karar vermiştim ben bu ihtimali düşünerek yaşamak istemiyordum. Tedavim bittikten sonra hayata kaldığı yerden devam edecektim. Mutlaka iniş çıkışlarım olacaktı, bazen ağlayıp bazen gülecektim. Bazen umutsuzluğu tüm benliğimde yaşayacaktım. Ama her zorluğa göğüs gerecektim. Kalan zamanımı tekrar ne zaman hastalanırım diye geçirmeyecektim. Karşımda duran bu güzel bayan ne kadar güçlü. Aslında o da farkında düştüğü mayın tarlasının. Her an ölümün ona hızla yaklaştığının, ama elinden bir şey gelmiyor.




Aradan biraz zaman geçmişti ben ilaca girdim ve o gün 2. ilacımı yazdırmak için hastaneye gittiğimde o bayanı tekrar gördüm. Tedaviye başlamış ve saçları dökülmüş. Kafasına bandana bağlamıştı. Hemen yanına koştum iyi göründüğünü söyledim ona. Hastalık her şeyini alsa bile gülen yüzünü alamamıştı. Kuzenleri vardı etrafında. O yine tekerlekli sandalyede giderek ölüme yaklaşıyordu. Cesur bir savaşçı edasıyla. Bu onu son görüşüm oldu. Biliyorum o gülen yüzüyle cennette.




NİRAN'ın hayatla konuşması bu kadar değil elbette. Söyleyecek çok sözü, yazacak çok şeyi var, inadına. Yüreğindeki güçlü umut tohumlarıyla o hayata sarılarak, yaşamdan alabileceği en büyük hazları alarak kendisine mükemmel bir rota çizmiş. Acılı, hüzünlü yüreğindeki dirençle yaşama eşiz bir çiçek gibi sarılmış. Esen rüzgârlar, zamansız yağan yağmurlar onu çok fazla etkilemiyor artık. Hayatla yaptığı dansın farkında ve bu gerçekle yaşamaya alışmış.




Evet... İçimizden biri Niran. Hikâyesi bu.

Kim bilir başka kimlerin hikâyesi...

28 Ekim 2013 6-7 dakika 180 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar