Nisan'da Doğanyol

Her Mevsimin hayatımda ayrı bir yeri vardır. Aralık ayı ortasında tavanı ağaç, duvarları kerpiçten bir köy evinin, küçücük penceresinin önündeki sedirin üzerinde oturup, sobadan kaynayan ıhlamurdan bir bardak doldurup yudumlarken, kardan kayan ve tünel açan çocukları izlemek. Temmuz başında tarlasında alın teri döken çiftçinin serinlemek için girdiği çayda çocuklarıyla eğlenirken seyretmek. Tüm yaprakların altına dönüştüğü, her tonda göz alıcı rengin buluştuğu eylül sonunda ise, 'Keşke ressam olsaydım' diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Fakat bazı aylar vardır ki o beldeyle adeta bütünleşmiştir. Yoğrulmuştur. O ayı o beldesiz, o beldeyi o aysız düşünmek imkânsızdır. Tıpkı Nisan ayında, Doğanyol düşünmek gibi...
Kıvrımlı dar yollardan, yaklaşık iki bin rakımlı Kubbe Dağına çıkmak ve tekrar aşağıya inmek gerekiyor. Bu ise bulunduğumuz yerden ortalama bin metre fazladan yükselip inmektir. Dağın özellikle kuzey kısımlarındaki kalın kar yığınları hemen dikkat çekiyor. Temiz dağ havası almak için araçtan indiğimizde tatlı sert bir rüzgâr saçlarımızı okşuyor. Aşağılara doğru indikçe tepelerin arasında, eriyen kar sularının sızmasıyla oluşan müthiş bir görüntü takılıyor gözüme. Yol boyunca çok sayıda bu manzarayla karşılaştık. Bu sular yol kenarındaki dereye kavuşmak için var gücü ile yamaçtan aşağıya doğru koşuyorlar. Derede koyunlarını sulayan 15 yaşlarında iki genç su kenarındaki ağacın altında sohbet ediyorlar. Az ileride yamaçta orta büyüklükte bir köy. Yol kenarında ineklerini otlatan genç kızlar. Uzak yola bakarken dalıp gitmiş, kim bilir ne hayaller kuruyorlar... Evinin önündeki küçük bir araziyi kazıp, muhtemelen domates, biber dikmek için hazırlayan yetmişli yaşlarda bir çift. Odun ateşi ile tandır ekmeği pişiren anneler. Etrafa yayılan mis gibi nemli toprak kokusu. En güzel ses yarışmasına katılmışçasına ötüşen kuşlar arasında okula giden çocuklar...
Doğal kaynak suyu kenarında piknik havasında yediğimiz öğle yemeğinden sonra, yenen çeşitli yabani otlar, her çeşit koku ve renkteki kır çiçeklerini toplayıp arabaya koyarak yola çıktık.
Gidiş ve dönüşte yol boyu sohbet ettiğimiz insanlarda doğal, samimi ve mutlu yapıya önceleri anlam veremedim. Ancak yazıyı kaleme aldığımda anladım. Bir günde unutamayacağımız anı bırakan, insanı yazar, şair, ressam yapan bu beldede bir ömür geçirmek, huzur ve mutluluğun kaynağı olsa gerek.
Dördüncü kattaki dairem de yazımı bitirdikten sonra gayri ihtiyari camı açtım. Kim bilir belki kuş cıvıltısı duymak, belki toprak koklamak, belki de sızan kar sularını görmek için. Önce acı fren sesi, ardından egzoz dumanı kokusu, sonrada yol verme kavgası yapan iki grup...

22 Nisan 2013 2-3 dakika 7 denemesi var.
Yorumlar