O Gün (10 Kasım)

Kasımları kasvetli geçer bu vatanın; ve bir o kadar da içli. Bir güvercin sesine, bir yağmur damlasının ölüsüne, bir dalganın kıyıda erimesine ağlar. Ama gözleri hep ileri bakar, hep dik durur. Soğuk, hiçbir yerde yakmadığı kadar soğuktur. Geceler sabahı bıçaklamadan yerini terk etmez. Hiç işgale uğramamış, tek yumruk olmamış, bir liderin sırtına basarak tırmanmamış milletler, bunları bilemez.

Keder sathında bir havadis, kulaktan kulağa yayıldı; sirenlerle uğulduyordu.

O gün, yeni bir ülke için yeni bir dönem başlıyordu.

Bir tabanca sesi kararttı güneşin dinç ışıklarını o sabah. Yaver Salih Bozok, tabancasını kalbine ateşleyerek canına kıydı; fakat kader müsaade etmedi, sadakatle bağlı olduğu büyük kurtarıcısının peşinden gitmesine.

Basın-neşriyat baskıları ve muhabirler çıldırdı. Büyük binaların ve soğuk koridorların içinde koşuşan ve birçok soru soran insanlar panik içindeydi. Gazeteci çocuklar, neredeyse kurumamış baskıları küçücük elleriyle kucak kucak kapıp millete dağıtacaklardı.

Sınıfının kapısını kırarcasına açıp, hüngür hüngür ağlayarak içeriye girdi Refika öğretmen. Değil ağladığını, tebessüm ettiğini bile gören olmamıştı o sabah vaktine kadar. Masasının altından çantasını çıkartıp mendilini aldı. Boğazındaki düğüm biraz çözülür gibi olunca, ayakta kendisini bekleyen bir sınıf dolusu yetime bakarak içlendi, ses tonunu ayarladı ve ?Atatürk öldü, çocuklar? diyebildi sadece.

Atatürk öldü!

Ne mutlu sana, görmedin annelerin ve öğretmenlerin böylesine üzgün durduğunu.

Ne mutlu sana, görmedin ağlaşan küçücük kızlarımızı.

Ne mutlu sana, denizi yırtarcasına sirenlerini acı acı öttüren gemilerimizi duymadın.

Sevgili Ata'm;

Bugün 10 Kasım 2009; sen 128 yaşındasın.

Sevgili Ata'm;

Bazı yaşamlar vardır, son nefesini verdiği an unutulur giderler. Bazı yaşamlar da vardır, vefatından sonra gerçek ve sonsuz yaşama başlarlar.

İşte, bizler de seni hep yaşayan halinle hatırlıyoruz.

Ve Sevgili Ata'm;

Bazı cenazeler vardır, bir evin avlusundan çıkıp kimsesiz bir mezara girer; bazı cenazeler de vardır ki bir vatanın her evinden çıkar, her omzunda taşınır; her musallasında yıkanır. O cenaze ki, her ananın evladını götürür, her çocuk babasız kalır; her asker kumandansız, her bacı kardeşsiz kalır.

İşte biz de seni böyle uğurladık Ata'm.

Bir yanımızda cumhuriyet ve istiklal coşkusu, bir yanımızda kıyamete dek sürecek matem ve keder...

O gün ki, yutkunamadı hiçbir boğaz; yanık dillerde faydasız bir ağıt, yazık bir avaz. Tabutuna uzanan eller ürkek. O gün ki ağlamayı gurur yapmadı hiçbir erkek.

Şimdi biz biliriz ki Ata'm, ne zaman uğursuz bir dağında vatanın bir Mehmetçik şehit düşse, onu sen karşılarsın. Şehitlik kapısında bizim adımıza onu sen bağrına basarsın. Biliriz ki onlar üşümez. Onları bizim adımıza alnından öper, sırtına bayrağını sen sararsın. Biliriz ki sen on binlerce şehitle koyun koyuna uyumaktasın.

Şimdi başı ne zaman dara düşse milletinin, ne zaman gafil ve bedbaht bir egemenliğin altına girsek, yüce yaratandan bir mucize dilercesine anarız adını.

Bütün dünya milletleri ibretle bilirler sanını.

Orman çiftliğinde kapıya, Bandırma'da limana, Anıtkabir'de aslanlı yola dikilir gözler. Gönlü olan herkes seni evladı gibi özler.

O gün ki sen öğretmenlerin gözünden akan bir yaş, saygı-sancak nöbetçisi bir askerin selamında baş olursun.

Biliriz ki, dünya döndükçe 10 Kasım'ların sonu gelmeyecek; dokuzu beş geçe öten sirenlerin vefası kulaklardan hiç gitmeyecek.

Ve biz biliriz ki, senin gibi bir vatan evladı, bir daha hiç gelmeyecek.

Ama sen nur içinde yat.

Seni, gözlerindeki ay-yıldızdan öper bu millet.

10 Kasım 2009

10 Kasım 2009 3-4 dakika 3 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (1)
  • 15 yıl önce

    Çok etkileyici bir anlatım.

    İçtenlikle kutluyorum.