Öğretmenim
24 Kasım Öğretmenler Günü. Günümüzde, hemen her günün bir özelliği var. Hemen her mesleğin de yılda bir gün de olsa günü. Takvim yaprakları; o günü, şu günü, bu günü, günlerden geçilmiyor. Güzel bir duygu ve düşünce, bir gün de olsa anmak anımsamak, düşünmek düşünülmek. Gün etkinlikleri içinde sık sık, 'Bir günde olmaz; her gün önemsenmeli, sayılamalı, düşünülmeli vesaire, vesaire...' Ertesi gün çoktan unutulmuştur. Unutulması doğaldır, o gün bir başka önemli gündür. Günler günleri kovalar yıl boyunca.
24 Kasım 1981'den beri kutluyoruz Öğretmenler Günü'nü. Yüce Atatürk'ün, Millet Mektepleri Başöğretmeni olduğu gündür bugün. Büyük önderin biz öğretmenlere önderlik ettiği gündür. 'Asker olmasaydım, öğretmen olurdum!' sözüyle, öğretmenlik mesleğini önemsediğini ve onurlandırdığını görüyoruz.
Yaşantımızın her bölümünde öğretmenlerimiz vardır. Bir günde anılıp, sayılıp ertesi gün unutulamazlar. Anımsanır, anımsatılır.
Ben de anımsamalar ve anımsatmalar yapmak istiyorum, otuz birinci yılını devirmiş bir öğretmen olarak. 'Hâlâ çalışıyor musunuz?' sorusunu duyar gibiyim. Bir büyüğüm, 'Öğretmenin emeklisi olmaz,' dedi. Doğru söyledi. Emekli, olamadım. Kocaman toplum okulundayım, öğrencilerim o kadar çok, o kadar çok ki. Otobüste, durakta, mağazalarda hemen her yerde tanıdık bir ses geliyor kulağıma. 'Öğretmenim, beni hatırladınız mı?' Hatırlamaz mıyım, hep aklımdasınız. Bu ses yetiyor, en güzel armağan geliyor bana. Ne hamasi nutuklar, ne tutulmayacak sözler, ne de içtenliksiz saygı ve sevgi gösterileri. Bu ses kadar etkileyemez beni.
Öğretmenlik insan sevgisiyle olur. Eğitim denilen hamuru, öğretmen sevgiyle yoğurur. Öyle güzel yoğurur ki şekilleri, çok güzel olur, çok da iyi pişer. Arada tekneden taşanlar olur, tekneye sığamazlar. Öğretmen, onları hiç mi hiç unutamaz.
Ege'de bir tiyatro köyü var, yetmiş altı yıllık. Benim bildiğim ilk ve tek tiyatro köyü. 'İzmir-Bademler.' Bu köy halkı, babadan oğla, anneden kıza tiyatro yapıyorlar. Ben onlara, sevgili yönetmenleri Sayın Haluk Işık, tarafından tanıştırıldım. Bu sezon oynadıkları oyun, 'Ölü Kadınların Şarkısı.' Sekiz değişik meslekten kadın oyuncu. Adı amatör, ama bana göre profesyonel tiyatro yapıyorlar. Yaşadığım bölgede bir kültürel etkinlikte davetlimizdiler. Onları almak için köylerine gittim. Dönüşte bir mola yerinde çay içiyorduk. Masaya orta yaşın üzerinde, bembeyaz saçlı kibar bir bey geldi. Orta yaşa yakın oyuncu hanımlardan birine, 'Siz Bademler Köyü'nden, ... adlı, ...soyadlı öğrencimsiniz!' Bir anda yanıt veremedi öğrencisi. Saniyeler saniyeleri kovaladı ve ok gibi fırladı yerinden. 'Evet, evet öğretmenim!' diye haykıran bir ses. 'Nasıl anımsadınız öğretmenim?' 'Nasıl unuturum,' dedi öğretmeni. 'Bir gün okulda müfettiş vardı, bizim sınıfı teftiş ediyordu. Sınıfa bir soru yönetmişti, 'Niçin köyünüzde cami yok?' diye. Sen de 'Bizim camimiz yok, ama tiyatromuz var!' demiştin.'
İşte tekneye sığmayan, taşan bir öğrenci. Öğretmeni onu unutur mu hiç?
Arzu Sarıyer