Öksüz Hayaller
Sabahın dokuzu, şimdi şöyle bir radyo dinlemek vardı. Solistlerden geçitler mesela.
Öyle internetten felan değil, basbayağı kocaman ahşap radyodan, evin en güzel köşesinde duranlardan.
Ve Türkiye´de olmak vardı, çocukluk günlerindeki gibi. Yattığın yerden yarım bıraktığın hayallerine devam etmek ya da yenilerini kurmak.
Gözlerini kapatıp etrafı dinlemek. Babaannemle dedemin fısıltılarını, sokaktan geçen arabaların korna seslerine göre,
hangi marka araba olduğu oyununu oynamak. Evin altındaki dükkanların, güne miskin ama huzurlu uyanışlarını dinlemek.
Simitçinin; " Taze simit!!" diye bağırdığında buram buram yayılan simit kokusunu duymak,
sabah çaylarını içmek üzere olan esnafın, çaylarının şekerlerini karıştırırken, kaşıkla bardağın ahengini, hasret giderişlerini dinlemek vardı.
Nasıl da tıngırdaşırlardı keyifle.
Dedemin ayak seslerinden bilirdim süpürge odasına ağır ağır yöneldiğini, yaşlı bedenini zorla taşıyıp;
"Boş durmak insana hiç bir şey katmaz." Demesi, her defasında aklıma gelirdi. Çok güzel ve sağlam süpürgeler dikerdi dedem.
Bir keresinde bana da dikmişti. "Benimkisi en sağlamı ve güzeli olsun." demiştim. Gülmüştü bana, parlayan yumuşacık aksakalla çevrili nurlu yüzüyle.
Ne çok severdim dedemi. Eminim o da beni...
Yattığım odanın camı sabaha karşı açık olurdu. Merdiven girişinde yasemenler vardı. Rahiyası yayılırdı, gerçek ile hayal arası gidip gelirken.
Her defasında çiçeğinden ödünç alır elimde oynar, sonra parmaklarımı burnumun ucuna götürür, kokusunu doyasıya içime çekerdim. Yine de doyamazdım. Narinliğine kıyamaz saçıma takardım. Ben deli gönlümü avuturken o beni terk ederdi.
Gün içinde yapmam gereken bazı görevlerim vardı. Merdiven süpürme, çiçekleri sulama gibi...
Mahalleye gitmek için; "Ben gidip şu merdivenleri bir çırpıda süpüreyim," deyip yerimden kalkardım ancak süpürgemi merdiven başına bırakıp gizlice kaçardım.
Nereden bilebilirdim ki, zamanla çok sevdiğim şeylerin beni terk edeceklerini. Hayallerin öksüz kalıp, özlemlerin ağır basacağını...