Oligarşinin Dili Monarşinin Dili 8

Hemcinslerimiz totemi yasa ekseninde sağlatan ilişkilere dayalı eylem ve düşünmelerle ortaklaşacı oldular. Hemcinslerimiz üreten ilişkiler nedenle üretim hareketi içinde toplumsal insan olmuştular.

Aynı hemcinsler yani insanlar "üreten ilişkiler bağını gözden kaçırmakla" köle oldular. Köleci oldular. Köle olan, köleci ilişki; özne nesnel bir ittifak bağı olmak yerine; özne-öznellik üzerinde iman ahdi denen zikri söylemler olarak ortaya çıktılar.

El iman ahdi tamamen yalan, aldatma, büyü, sihir, algı ya da illüzyon üzerineydi. Sihir kelimenin tam anlamıyla gözbağı, büyü veya sihirdi. Sihirbaz ne yapar? Göz önündeki bir eşyayı, bir objeyi yok eder.

Köleci iman ahdi de ayan beyan ortada olan kolektif ilişkili üreten kolektif süreci, kolektif bağıntıları, kolektif özneyi, kolektif iradeyi ve kolektif aklı; yok etmişti. Kolektif meşruiyeti zikir fikre ihale etmişti.

Köleci iman ahdi açık-açık; göz önünde olan kolektif ilişkileri; kolektif gücü abrakadabra denen zikri söylemle yok etmişti. Yok ettiği kaybı; kolektif ilişkili, kolektif bağı; özne-öznelliğin aklı olmakla veya aklı perdelemesiyle kaybettirdiğini, zikir olmakla iman ahdi olarak, ortaya çıkarmıştı.

Zikir denen hokus pokusla kolektif oluş gitmiş; gizlenen kolektif oluş yerine özelleştiren seçilmiş kişiler mülkiyetli emir ve emirliklerle mülk egemenliği ortaya çıkmıştı.

Bunu açıkça şöyle söyleyeyim. Zikir gelmeden önce kişilerin elinde; kolektif güç, kolektif zekâ, kolektif akıl, kolektif kapasite, kolektif sahiplik ve kolektif irade vs. vardı.

Zikir gelince artık kişilerin elinde zikir ve iman ahdi vardı. Zikredenin elinde takdirde bulunduğu; mülk benim dediği; lütfu keremde bulunduğu hüküm sahibi muazzam bir kolektif güç sahipliği vardı. Büyü buydu işte.

Ortada sürekli bir kolektif zenginlik veya sürekli bir kolektif çevrimle kamusal birikme yoksa ihalesi yapılacak, mülkün sahibi benim denen ihaleci şartname de ortada yoktur. El ‘in beyan ettiği zikre göre El ortaklığa (kamusal olana) ortaklara (kolektif oluşa) karşı çıkıyordu.

El ortakları olmasını şirk bilip küfür sayıyordu. Hâlbuki üzerine oturduğu ve saltanatını onunla sürekli kıldığı kolektif oluşu illüzyon edip görünmez yapmıştı.

El biliyordu ki ancak ortaklarım yok demesiyle kolektif düşünmeyi silerdi. Kaybedilenin yerinde oluşan boşluğun içini mülkün sahibi olmakla kendi doldurup mülkü dilediği gibi dağıtmış olurdu.

Ama El hep o günden bugüne ortaklık üzerinde beslenip, ortaklık üzerinde ihale açıp, zenginleşiyordu. Yaptığı illüzyonu da şirk söylemli küfürle gözlerden gizlemekle, bir başka sihri ortaya koyuyordu.

El ‘in büyüleyici kurnazlığı içinde kolektif olan kamusal çalışmayı göz ardı etmesiyle vardı. Kolektif ligin vergisini; halkın ortak kullanımlarını El marifetli irade gücü ile seçilmiş kişilere ihale etmesi ile vardı.

Kolektif sahipliği olamayan yerde ihale edilecek mefkûreyi de mefkûre objesini de bulamazsınız. İhale yapan zikir kendisinin sürekliliği devam ettiren kolektif şuuru ele alır. Bunu, kolektif şuur diye ele almaz. Hidayete erme, lütfa uğrama, hikmetinden sual olmama gibi zikirle iman akdine bağlar.

Vatan sevgisi diye, millet sevgisi diye din aşkı diye dürten tahrik eden kavramlarla kolektif gücün, kolektif şuurun, kolektif hukukun üzerini örterler. İman akdine durduk yerde boş boşuna büyülenmiş mecnunluk demiyorlardı. İman akdi ortada apaçık olana zikir diyordu.

El kendi tamahına, kutsadığı kendi bencilliğine zikir demekle gerçeğin üzerine örttü. Gerçeğin üzerine örtülen nikap ile nikap altında gerçeği gizledi. Büyülenme gizlenen gerçek karşısındaki kişinin gizlenen gerçeğe karşı hayal olanı savlamasıydı.

Gerçekten koparma ya da büyüleme sanatı olan algı kişileri gerçekten koparır. Kişileri büyüleyen bu sihir sanatı içinde El gerçeğin üzerine örttüğü şal kavramları size zikir çektirmekle sizde sürekli bir zikir algısı oluşur. Sürekli bir düşünsel zikir kontrolü oluşur. Bu kontrol içinde önce kendisinin karşı çıktığı ortaklaşma nefretini hep dolaylı söylemler üzerinde evirip çevirip söyler.

Yan kasabın sevdiği deriyi yere çalması gibi El de ortaklaşmayı yerden yere vurur. Ama ortaklaşmayı ortaya koymaktan da hiç geri durmaz. Yardımlaşma der, sadaka der, birlikte size kıssa var, fayda var der. Der de derdi.

El, ortaklaştıran emek gücünü sömürmeyi bilir. Tüm gücünü ortaklaşan emek üzerinde karşıladığını bilir. Bu nedenle ortaklaşmanın birikim gücü dememiş olmak için güya özel olana da kamulaştırma der.

El kendi mülk sahiplik sirkülasyonunu çevrim yapmak için hangi konuda özel oluşmuş ne varsa onu kamulaştırıp şirk dediği kamu ortak malı yapar. Sonra da ihale yapar. Ortaklığın gücü El de zikir olmuştu. Ve bu zikir hala meşruiyet olan can siperine bir savunmayla sürdürülüyor nasıl kurgu ama...

İneklerin dini yoktur. Neden? Çünkü ineklerin üreten bir ilişkisi yok ta ondan. Eğer ineklerin de bir üreten ilişkisi olsaydı; İneklerin de mutlaka bir dini olurdu. Dinler üreten ilişkilerin kişi tamahı üzerine ihale edilmesini veya üretim gücü sömürüsünü konu edinen bir iklimin düzey ve düzlemidirler.

Dinler özgecil ilişkileri kişi bencilliği üzerinde derece derece parça parça edip kişi benci sahipliği meşru kılan köleci gelenektir. Sağlatan ilişkilerin kişi özneli dünyaya yansıması, ortak anı birlikteliği taşıyan bir hukuktu. Sağlatan ilişikler hemcinslerimize sağlatan hikâyeyi, sağlatan hukuku konuşturmuştu.

Üreten ve ittifak eden ilişkilerin her biri bir totem mesleğine göre anlatılmakla söylenen bu hikâyeleri çoğalttı. Bu hikâyelerin bağ enerjisi yeni bir düzey düzlem ilişkileriyle üreten ilişkileri konu alan ikinci aşmalı bir hukuki bağlaçtı.

Çoğalan ilahi hikâyeler köleci sistemle birlikte özelleştirilen, kimi kişi uhdesine ihale edilen mülkiyet ilişkisiyle yeniden çoğaldı. Bu ihaleci çoğalma, hikâyeyi ve hukuku enfekte eden bir çoğalmaydı.

Hikâye ve hukuk özle mülkiyetçi ihaleci hukuka göre, yani mülk sahiplerine göre zikir olmanın hikâye söylemiydi. Köleci hikâye giderek zikir söylemli anlatım ve yazmalara dönüştü. Parça parça olan bu anlatım ve yazmalar köleci zikre göre olan bu dönüşmeyi bir araya getirmekle dinleri oluştular.

Başka yerlerde belirttiğim gibi özel mülk sahipliği kavramına bir açıklık getirmekte yarar var. Dinler içine doğulan şartların ürünüdürler. Kişi ömrü o günkü şartlarda kimi toplumsal değişmelere göre çok kısadır. Bu nedenle içine doğulan köleci şartlar başsızlık ve sonsuzluk algısı gibi bir değişmezlik algısı ile algılanır.

Dinler monarşin yapılarla birlikte köleci sistem içinde doğmuş olduklarından, dinler de insanın bu değişmezlik yanılgısını taşırlar. Bu değişmezlik algısı takdirin değişmez olmasına da yansır. Bu algıcı söylemler içindeki dinler insanlık geçmişinde üretmeyen barbarlık döneminin olduğunu hiç bilmezler.

Dinlerin algı yapan büyüsü içinde çıkınca dışımızdaki sürü dönem gibi, totem dönem gibi, ön ittifaklar gibi ilk monarşin dönemler gibi vs. doğanın evrimindeki tarihi akışa bakınca, özel mülk sahipliği ne başlangıçta vardı. Ne de sonda da böyle olacaktı. 

11 Temmuz 2020 6-7 dakika 1084 denemesi var.
Yorumlar