Oligarşinin Dili Monarşinin Dili 9

Eğer özelleştiren mülk sahipliği herkesin mülk sahibi olmasını öngörseydi, zaten herkesin kullanım ve tüketim yararlanması yaptırılan ilahi sistem içinde çıkmanın hiçbir anlamı yoktu. Ve yine kişiler karşılık yükümün üretmesi içindeyken, kamusal mülk sahibi olduğu kolektif sistemden vaz geçilmezdi. Zaten herkesi mülk sahibi kılan sistem özel mülk sahipli köleci egemenlik olamazdı da.

Günümüzdeki ihaleciler ve özel mülkiyetçi egemenlikler, emperyalizm eliyle olup biten bir kesikli sürekliliğe dönüşürler. Günümüz ilişkilerini, adalet, hukuk gibi var oluşa bağlı hikâyeyi emperyalistler yazar.

Bugünkü emperyalist ihaleci, oligarşin özel mülkiyetçi egemen yapı genel akışa uygun ama aksaklıkları olan, geçmişin İbrahim, Nemrut hikâyelerini yorumlarlar. Yorumcular sizin bildiğiniz tanıdığınız şüphe etmediğiniz kişilerdir. Ama bu yorumcuların ağzında çıkan sözler başkalarınındır.

Başkalarına ait bu yorum ve yorumlatmalar içinde yeni din, yeni iman, yeni inanç ahitleri ortaya çıkar. Duygu ve düşünmeleriyle bize de yön verecek olan İbrahim’i, Nemrut’u belirten bu hikâyelerde bizler de kendi hikâyelerimizi yaşadığımızı sanırız.

Dinler de üreten güçten bahsetmek yerine üreten gücü, üreten emeği ve emek eksenli ortaklaşmacı örgütlenmeyi bildiği halde yok sayar. Çünkü El bunları kendi gücü gibi kendi takdiri gibi göstermenin algı çarpıtması içinde olmakla büyüleme yapmaktadır. Kendi sözü ile karşıt söylemi unutturmaktadır.

“O dilemezse olmaz”, “O, ol der her şey olur” zikirlerinin monarşiye göre ifade edildiği yerde, kolektif irade hisseli icra olmazdı. Ve bu gibi “O dilemezse olmaz” türü kişi hisseli takdiri belirten söylemler, şimdiki emperyalist dile göre yorumlara uğrayacaktı. Bu gayret yorumlar içinde artık emeğin, ortak emek gücünün, emek eksenli ortaklaşma olan hisseli oluşun esamisi bile olmazdı.

“O dilemezse olmaz” söylemi kolektif dilemeyi, kolektif iradeyi boşa düşürmek için söylenmişti. Böylece bu tür kurgu monarşin söylemlerle kolektif emek gücü unutturulmakla, din iman üzerinde kahramanları İbrahim, Nemrut giyinişle olan yeni hikâyeler yazılır. Yani içinde olduğumuz hikâye ister monarşin olsun; ister oligarşin hikâye olsunlar hala mülk sahibinde bahseden zikrin hikâyesidir bunlar.

Bu hikâye de yargılar veya hükümler ya da akli çıkarımlar, tarihsel akışa göre tarihse sosyo toplumsal evrime göre üreten emek eksenine göre hikâyeler olacak yerde; "müşrik-münafık" söylemli zikirlere göre çıkarımlar yapmayı kutsarlar.

El iman ahitle olan algı içinde müşrik ve münafıkların yanlış yolda olduklarını belirten bir süreklilik vardı. Ve bu sürekliliğin anlatan bir anlam aktarması vardı. Bu söylem kolektif güce karşı olmayanla El ’in yalan söylemesiydi. ve hile üzerine olan düzmece savıydı. Bu sava inanıp inanmamakla sapıklık içinde ya da hidayet üzere oluyordunuz.

Neydi bu düzmece algıyı oluşan söylem? Kolektif hisseli hayatı hakikat karşısında El kolektif sahiplere karşı “Mülkün sahibi benim” diyordu. Ve kolektif hisseli oluşun göze sokulurcasına gerçek olması karşısında “gerçek olan El ’in sözüdür” diyordu. Siz de “hayır öyle değil, böyledir derken; El kaderleri, kısmetleri, rızkı belirlerken siz orada mıydınız?” diye meydan okumanın algı çarpıtmasını yapıyordu.

İşte köleci bidayette olup biten müşrik, münafık, sapık söylemi buydu. Kolektif iradeye karşı; kişi iradeli, ihaleci özelleştirmeleri olan mülk sahibine inanma bencilliğini vaaz eden söylemdi. İhaleci özelleştirmeden yana olanlar oligarşin ve monarşin dile göre mümin ve iman sahibi takva erleriydi.

Bu algı çarpıtmasına uymayan, henüz gözüne perde inmemiş uyanık ve akıl sahipleri, El söylemli ahit ile müşrik ve sapıktılar. İşte bu tarihsel geçmişli ÖZÜ koruyan söylemle müşrik ve sapık söylemi kendi güncelliği içinde kendi hikâyelerine göre tanımlanıyordular.

İbrahim’e göre İbrahim’in çağrısına uymayan müşrik münafık ve sapıklar Abimelek, Nemrudilerdi. Medine akidine göre ilk aşamada Medine deklerasyonuna uymayan Mekkeliler müşrikti, sapıktı ve münafıklardı. Mekkeliler de Medineliler için nifakçı, büyülenmişler türü aynı şeyi söylüyorlardı.

Ama deklarasyonun İbrahim ve Nemrut tarafları ile Medineli, Mekkeli tarafları birbirine ne kadar sapık, müşrik derlerse desinler her iki taraf ta ufak tefek değişmeler içinde köleci ruhu bozmadan, asıl olan köleci ruha dokunmadan mülk sahipli köleci yasayı her iki taraf ta olduğu gibi tanıyorlardı.

Her bir ahit her bir yeni durumla yeni bir gücün veya yeni bir köleci denge durumun sözleşmesiydi. Yeni bir sapıklık ve yeni bir müşrik oluşun tanımıydı. Burada siz birine müşrik münafık derken o da aynı şeyi size söylüyordu. Ona göre sizin müşrik münafık olmadığınızın bir delili yoktu. Siz söyleyen tarafta olmakla söyleyen tarafı haklı ve doğru buluyordunuz. Tüm cehalet buradaydı.

“Müşrik ve münafıkların da tuttukları yanlış yoldan dönerek tövbe etmelerinin gerekliliğinden söz edilmesi" gibi hayali söylemlerden oluşan El zikrine göre münkir ve münafık olmayanların tuttukları yol tövbe gerekmeyen hidayetle olunan yoldu!

İlk adımda, müşrik ve münafıklar "atalarının yolunda" olanlardı. Kolektif yapı içinde ataların yolunda olmak yeni olan köleci monarşiye; yani ihaleci özel mülkiyete ya da İbrahim’i hikâyelere karşı olmakla kolektif sürece uyanlardı.

Ataların yolunda olma söyleminin ikinci adımı içinde bir kişinin monarşi içinde doğması vardı. Monarşi içinde doğan monarşiyi değişmezlik algısıyla görüyordu. Böylece monarşi içinde doğan kişiler atalarını monarşin yol içinde bulmuşlardır.

Hem de monarşi içinde doğan kişiler monarşin süreci böyle gelmiş böyle gider diye algılarlar. Eğer kişiler oligarşin yapılı disiplin içinde doğup yetişmişlerse bu kişiler ataların yolunda olmakla monarşin monoteizme sahip çıkıp; oligarşiye ve oligarşin tevhide karşı olanlardı.

Atalar yolu üzerine olmanın iyi veya kötü, tarihsel bir bek raundu vardı. Bir geri beslenmeli atfa bağlı olan tutum, kişiler üzerinde yön doğrulması olurken aynı tutum ters yönde yeni değişme dönüşmeye karşı da olumsuz bir tavır olacaktı. Atalar yolu üzerinde olma söyleminin, değişmenin getirdiği güncel oluşa ayak uyduramamak gibi çok olumsuz bir yönü de vardı.

Her iki tespit çok doğruydu. Ama zamanın yönü ileri akıyordu. Zamanın yön gelecek olanı yarını burun farkıyla önde yapıyordu. Gelecek zaman içinde, kolektif akış yönünde olan değişme dönüşme, içinde olmak çok iyiydi. İyi de bu değişme dönüşme geçmişe atıf olmayan bir değişme dönüşmeyse üzerinde hayli durmak gerekirdi.

Bu değişme dönüşme; geçmişteki belirsizle hisseli ortaklık olan atfın üzerine oturmuşsa sorun yoktu. Ama yeni olan kendi bencil ve tamahıyla olan zikrini, geçmişin de kurucusu olan atfı diye saymışsa. Burada sorun vardı.

Eğer kişinin bencil zikrine göre yeni durum kendisini geçmişin de inşacısı gibi görüp geçmişe münkir münafık diyen bir aşağılama içinde olursa ve bu tutum geçmişi değiştirip dönüştüren enfekte bir hikâyeye ayak uydurmak olacaksa; burada bir sorun vardır. Hem de din iman sorunu vardır.

Hâlbuki ki monarşin köleci sistemin gereği oligarşiye direnen müşrik ve münafıklar diye kötülenenlere siz, bunlar ganimet alıyorlar. Bunlar köle sahibi oluyorlar diye siz bunlara münkirler münafıklar yaftası vuruyorsanız bu kes akıl perdelenmesi ile karşı karşıyasınız demektir. Çünkü münkir, münafık olmayan hidayet ehli müminler de ganimet edip köle sahibi oluyorlardı! 

12 Temmuz 2020 7-8 dakika 1084 denemesi var.
Yorumlar