Ölümsüz Y/anım
Belli bir sıfat koymak istemiyordum adının önüne. Özünde, kalbini kimliğine tercih etmiş bir adamdın benim için. Benim olmayacaktın belki de hiçbir zaman. Ama ben, içinde bana ayıracağın bir yerle de yetinebilirdim. Mutluluk bulduğum tek yerdin sen. Bir sıfat lazımsa hayatımda ki varlığına, mesela sana huzurlu yanım diyebilirdim, huzur bulduğum yanım...
Birilerine anlattığımızda emindik bizi anlamayacaklarına. Onların yaşadıklarından çok daha farklıydı içimizi parçalara bölüp, tüm parçalarımızı ortak bir duyguya yolcu etmek. Her defasında birbirimizden kaçabileceğimizi sanıp, yine birbirimizde bulmak kendimizi. Zamanla öyle çok alıştık ki, güldük... ''Yine mi sen'' derken, içimizden. Ve ''İyiki sen'' derken...
Onların yaşadığı dünyada yaşamıyorduk biz. Hiç kimse bilmiyordu aramızda ki bu tuhaf hikayenin başlığını. Konusunu da bilmiyorlardı, kahramanlarını da. Bizim için gizlenmek olmuştu en güzel oyun. Hiç bitmesini istemediğimiz bir çocukluk heyecanıyla oynadığımız...
Yine de biliyorduk. Seçtiğimiz meslek katillik olsaydı mesela, önce birbirimizi öldürecektik. Nasıl ki bir insanın varlığı da en az yokluğu kadar can yakabilirse o kadar yakıyorduk çünkü birbirimizin canını.
Vicdanımız olmasaydı diyorum mesela...
Ben bunu gerçekten yapabilseydim, gözlerinden yok ederdim seni. ''Niye bana daha çok bakmadın ki'' olurdu son sözüm. Son sözüm diyorum, çünkü senin ölümüne sebep olan bir ruhu içinde taşıdığı için bedenimin de katili olurdum.
Oysa katil değildik. Sadece sevdik... Birilerinin bunu bilmesine gerek yoktu. Hayat toktu zaten aşk hikayelerine. Bizim kelimelerimizi anlayacak sözlüğü yoktu doğanın. Anlatsak da anlamazlar diye hiç bir zaman anlatmadık. Günler geçtikçe farkına vardım ki, en güzelini yaptık.
Kim bilir, bir gün bir şiire başladığında hislerini benimle değil de başka biriyle paylaşacaktın belki. Ben buna kader diyecektim ama yetmeyecekti içimde ki duyguyu yok etmeme. Ellerinin sonsuza dek sahibi olabilmeyi dileyecektim bıkmadan, ağlayarak. Ve çaresiz, o kabuslara göz yumacaktım, karanlık beni bileklerimden kelepçelediğinde kendisine. Senin olmadığın günlere uyanmanın korkusuyla bana eziyet eden kabuslar görecektim. Susacaktım anlatmak istediğimde. Birilerine ''Onu bana getirin, nolur'' diyemeyecektim mesala hiç. Seni bana kimsenin getiremeyeceğini bilecektim çünkü.
Oyunumuz bittiğinde ölüden farksız olacağımızı ikimiz de biliyorduk. Bunu bilerek yaşaması bir çocuğun, geleceğinin nasıl öldürüldüğünü görmesi gibiydi. Ama şimdilik çocuktuk ve onların oyunumuza karışmaya hakkı yoktu. Biz seninle büyümemeye yemin etmiştik.
Yaşadığımız sürece büyümeyecektik...
İnsanlar arasında bakışlardan olsun davranışlardan olsun sürekli bir etkileşim vardır. Bazı insanlar yanınıza gelsin istemez kaçarsınız, bazısındanda huzur bulursunuz yanınızda olduğu zaman. Hüzünlü sevdalar da olsa geride bırakılan aşk hikayeleri, insan hatırladığı zaman ve hatırlandığı zaman, yine de tebessüm edebiliyor hayata az da olsa. Sonu ne kadar acıklıda olsa iyi ki yaşanmıştı diyebiliyor. Güzel dolu dolu bir yazıydı okuduğum Büşra kutlarım içtenlikle...👍😅👍