On Dönüm Bostan
Yalnızlık trenine iki bilet hep aynı teranenin içinde kavrulan diller otururlar kuyu kazarlar yetmedi, üstüne azarlar insan denilen aklı evvel bazen hangi yerlerde duracağını hangi iklime şapka çıkaracağını bilemez…“on dönüm bostan yan gel yat Osman…” misali dolanır durur kendi tarlasının etrafında suyumu çekik tohum mu dökülmüş? Seneye neler icat etmeli bilemez bir duraktır kendine biçilen etrafında döner durur salkım saçak gelgitlerine duvarlar örer makam değiştirir dili pelesenk ayrı zamanlara oynar davul misali…
Tümden aldıkları geri dönmesin diye tümevarıma yönelir bakışları hayat ders alınması gereken bir mecra mıdır ve o bu mecranın kahramanı mı? Odalar dolusu kitap okur ve başında ayraç ağaçları çıkar… Ama hayat okumak zordur bu iklimlerde bocalar yanlışa düşer yılana sarılır yalansız bahçesinde… Bir gül kırmızısına hasret kokular ekler bakışlarına kırmızı sarı aryalar doldurur etrafını…
Dönmez akşamların kuru gazelleridir iç sökükleri siyatik ağrıları baş dönmeleri bugün hapı yutmamıştır daha sigarasız ve şekersiz bir hayatın tadına varmaya yeltenir kendi encamından…
Kalk yiğidim bugün Cumhuriyet kurulacak ilan edilecek kuru gürültüleri bırak kendi iç kavgalarını geç bayrağa sarıl Ataya git dönülmez akşamın ufuklarında bu esaret bitsin cesaretini topla Türk olmamın
Bir arada birlik ve dirlik olmanın hikâyesini yaz kendi yüreğinden bileğinden kuru gürültülere pabuç bırakma tüm örümcek ağlarını yerle yeksan et…
Zor kuruldu bu divan kuru mayasıl ekmeklere üzüm şerbeti banarak ve açsan yüreğini bastır midene yaralarını yırtık yamalı mintanına göm hiç olmamış gibi gülümse ve çaresizlik ilken olmasın onu sevda tohumlarına sar…
Çekirge sürüleri sarmış bu coğrafyanın ortasında aciz bir kul olsan da sonunda özgürlük var sonunda barış bunun bilinciyle yarış…
“Ne mutlu bu yurduma karış karış…”