Örselenmiş Bina Harabesi
Yıllar sonra belki anlatacaktım çocuklarıma oturduğumuz bu mahalleyi. Geçirdiğim çocukluk ve gençlik yıllarımı, yürüdüğüm bu dar sokaklarda nasıl evden okula, okuldan eve doğru mekik dokuyuşlarımın zorlayış arbedesinin içinde olduğumu tek tek anlatacaktım. Belki onlar dinlemekten sıkılacaklardı. Ama ben dizlerime oturtup yine de inadına anlatmaya devam edecektim...
Örselenmiş, yıkık dökük bir gecekondu eviydi büyüdüğüm yer. Beton duvarlarla kaplanmış, karası yüzüne çalınmış, yağmur yağdıkça dalgamsı birer iz bırakmıştı. Çamuru kurumuştu sarı renkle boyanmış olan bu evin duvarları. Ben dışarıda her hangi bir taşın üstünde oturuyordum. Karşımda tek manzaram yıkılmak üzere olan bir harabe eviydi. Öyle bir melül melül bakıyordum ki, uzaktan biri geçse ve bana bir şöyle baksa...
O bile anlardı dalıp gittiğim yerleri. Yaş olmuş yirmi altı, buradan ayrılalı olmuş yirmi yıl... Koca bir ömrün tüketilmiş olan yegâne kanıtı; işte bu evdi.
Oturduğum taşın yosun tutmuş yerine elimi gezdirdim. Ufak ufak çimlerini yeşertmişti sahip çıkılmamakmış bu yerde. Gözlerim sadece o evde takılıp kalmıştı.
Örselenmiş, bina harabesinde...
Yangının külleri bile belli belirsizdi. Ama bıraktığı derin acısı hissedilir vaziyette hep aynı yerindeydi.
Örselenmiş... Bina harabesiydi...
Emeğine, yüreğine sağlık Sayın Güloğlu! Bizi geriye baktırdın! Sağ ol.
Dünden bugüne taşıdığımız kanayan yaralarımız yıllar da geçse hala durur izleri kutlarım Sedanur hanım
Hayat denen bilinmezlik insanı nerelerden nerelere sürüklüyor. Tabi insan o geçmişte yaşadığı evi de, mahalleyi de yaşadıklarını da, çoğu zaman çektiği sıkıntıları da unutamıyor. Hatıralar ise hep canlı... Binalar belki örselenmiş, içinden çıkan insanlar ile birlikte ama yaşayacak ve görecek daha neler var neler kim bilir? Kutlarım içtenlikle Sedanur Hanımı...