Öz Şiire Baudlaıre ve Mallarme'nin Etkileri (1)
ÖZ ŞİİR KURAMINI OLUŞTURAN YABANCI VE YERLİ ŞAİRLER
Öz şiir kuramı edebiyatımızda 1930 yıllarından sonra şekillenmeye başlamış, şairlerimiz, bu tarzın öğretilerini yabancı asıllı şairlerin şiir görüşlerinden esinlenerek oluşturmuşlardır. Öz şiir kuramımıza esin kaynağı olan başlıca yabancı asıllı şairler: Baudalaıre', Mallarmé, Valery, Stephane ve Arthur Rimbaund' dur.
Öz şiir tarzını benimseyen ve bu tarzın şiirimizde şekillenmesini sağlayan başlıca Türk şairleri: Ahmet Haşim, Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Tanpınar,Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dıranas, Behçet Necatigil, Asaf Halet Çelebi, Necip Fazıl Kısakürek, Özdemir Asaf, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Ziya Osman Saba'dır.
ÖZ ŞİİRİ SAVUNAN YABANCI ŞAİRLER VE ŞİİR GÖRÜŞLERİ
Öz şiir kuramının ortaya çıkmasında ve edebiyatımızda yansıma bulmasında etkili olan şairler: Baudelaire, Rimbaud, Mallarme, Stephane ve Valery'dir. Çoğunu sembolist şiir akımının içerisinde gördüğümüz bu şairler edebiyatımızdaki sembolist şairleri ve öz şiire taraftar olan şairlerimizi etkilemiş isimlerdir.
BAUDLAIRE VE ŞİİR SANATI
Baudelaire, Batı edebiyatında klasik anlayışa başkaldırı yaparak modernist anlayışın başlanğıcı kabul edilen teoriler ve şiirler üreten ilk şairdir. Gerçekçiliğe kafa tutan, Paris metropol yaşantısı üzerinde yenilikçi, farklı, deneyci bir yaklaşımla; çağındaki mevcut estetik kabullerin aksi bir imgeleme, betimleme ve konu yaklaşımıyla uçlarda gezinen şiirler oluşturur. " Aynı anda hem kendisi hem de bir başkası olamayan kişi sanatçı "değildir düşüncesiyle hareket eden şair, ahlaksızlıkla suçlanacak şiirler yazmış,hatta ahlaksızca kabul edilmesi gereken bir hayat yaşamış, romantizmin yapaycılığına karşın çılgınca ve kontrolsüz yaşantısından aldığı izlenimleri şiir muhayyilesinde sentezleyerek marjinal bir yorumla şiirlerinde dile getirmiştir. İç gözleme dayanan, güçlü ve etkileyici simgeler kullanan şair, müzik, resim ve şiir arasında bağlantılar kurarak şiirler yazmıştır. Renkleri " doğanın ezgileri" olarak görerek şirlerinii ressam, bestekar ve şairlerin birleştirilen bakış açıları ve ortaklaşa aklıyla şiirler yazmaya çalışmıştır.
Paris'in arka sokaklarındaki suçluların, yoksulların, içkiye, uyuşturuculara alışık, bohem hayatı yaşayan lümpenlerin çürümüş yaşantılarını dile getirmekten hoşlanmış; zaten kendisi de bu şekilde yaşamıştır. Şiirlerinin kuşaklar boyunca sevilmesini sağlayan büyülü dizeleri değil, okurlarının, kendi umutsuzluk, tiksinti ve çocukça isteklerini Baudlaıre'nın şiirlerinin içerisinde bulabilmesiydi. İç gözlemlerini ve kendi duygularının analizi ile elde ettiği verileri " inanılmaz bir açık sözlülükle dile getirirerek kültürler arasında ve zaman ötesinde insani duyguların bütünleşmesini sağlıyordu."( Yazın Sanatı, Asuman Kafaoğlu) Doğadaki herşeyin birbirine bağlı olduğu fikriyle beş duyu veya beş duyudan biri ile algılanan bir şeyin diğer duyularla betimlenmesini önemli buluyordu. Evrendeki herşeyi bütünün parçası gördüğünden bilimi insanlığın sorunlarının çözümünde otorite olarak kabul edememişti. Ona göre sanatçının görevi "bireysel bilinçlerin deneyimlerini uyarmak ve netleştirmektir"( Yazın Sanatı, Asuman Kafaoğlu) Zıtlıkları varlığın doğal iki ağırlığı ve birbirlerini tamamlayan dengeler olarak gören şair şiirlerinde zıtlıklar üzerinde durmayı sevmiştir. Şeytan ve meleği, kötü ve güzeli madde ve ruh içinde varlığın tamamlayıcıları olan çelişkiler olarak değerlendirmiştir. Nesnelere zıtlık dengeleri ve zıtlıkların birliktelikleri olarak bakan Baudlaıre'nin asıl ilgisini çeken "çiçekten çok, çiçeğe bakan ozandır. " İşte bu düşünceleri A. Haşim'in karanlığı aydınlığa tercih eden, ışıktan loşluğa götüren yaklaşımına temel teşkil edecektir. Baudlaire'nin zıtlıkları tek vucudu meydana getiren denge orantısından oluşan tek beden olarak düşünmesi Haşimdeki aydınlık karanlık, gerçek, hayal, ikilemlerine temel teşkil etmektedir.
Kendi yaratma eylemi üzerinde kafa yorarak sanat, sanatçı ve sanat eserinin oluşumu üzerinde kafa yoran şair "en yakın labaratuar olarak kendini" incelemiştir. Sanatçıyı hem eleştirmen, hem üreten, hemde yaratıcılığını nasıl ürettiğinin farkında olması gereken zıtlıklarla dengelenmiş bir bütün olarak düşünür. Ona göre sanatçı iç güdülerini ve duygularını dile getirmenin ötesinde ve yanı sıra; sanatı; nasıl yaptığını hatta neden yaptığını bilen ve irdeleyen birisi olmalıydı. Bu görüşleri sadece içgüdüleri ve duygularını dile getiren sanatçıya olan acımayı dile getirirken sanatçının yapıt üretebilmesi için sanatının tüm ilke ve tekniklerini bilmesini zorunlu kılar.
Yahya Kemal'in şiiri imge ve hayalden daha öte emek işi olarak değerlenirmesinde Baudlaire'nin bu yaklaşımının esin olduğu düşünülebilir. Necip Fazıl'ın " Şiirin onda dokuzu emek onda biri ilhamdır" sözü, şiirde emeği, dolayısı ile şairin şiir bilgisi ve aynı zamanda şiir eleştirmeni olması gerektiği düşüncesine de vardıran bu veciz fikir dahi Baudlaire'nin şiir görüşünü onaylamak anlamına gelmektedir.
Baudlaire, sanatçıyı; üreten ve eleştirmen olmak üzere iki kişilikten oluşan bilinçli bir tek kişi olarak düşünmüştür. Baudlaire, şiir biçimi ve şiir teorisdeki yenilikçi yanıyla özellikle sembolistler- simgeciler- üzerinde derin izler bırakmıştır. Bu etki A. Rimbaud'un "Baudelaire ilk göreğendir, ozanların kralı, gerçek bir tanrı!"sözüyle ifadesini bulmuştur.
Özetle Badulaıre şiirlerinden ziyade sanat görüşleri ile evrensel şiire etki etmiş bir şairdir.
MALLARME VE SEMBOLİZİM
Dış alemdeki nesnel gerçeği ve somut varlıkları öznelliğin algılayış biçimde var olan simgesel bağlantılar olarak gören sembolistler varlığın kendi nesnel niteliklerinden çok iç dünyadaki alğılanış haline önem vermekteydiler. Sembolistler nesneleri ve dış dünyayı iç dünyaya yansıyan bağlantılar ve izlenimler yaratan simgeler olarak görüyordu. Dış gerçeğin kendi gerçekliğinden ziyade insanın onun nasıl algıladığının ve nasıl manalandırabildiğinin daha önemli olması gerektiği tezinden yürüdüler. Şiiri, enstürümanlara nota olamayan bir şarkı , müziği şiirdeki tek amaç olarak gören sembolizmin kuramcılarından en önemlisi Mallarme'dir.
Şiirin gizem dolu olması gerektiğini savunan Mallarmé kapalılık ve anlaşılmazlığı şiirin özü olarak kabul eder. Sanatı avamın anlayamacağı üstün bir değer olarak görmektedir."Sanatçı halka inebilse de sanat halka inemez" tezindeki Mallaerme, şiiri kelimelerden örülmüş bir beste olarak düşünür. Sesleri nota haline getirmeye çalışan bu bakış açısı, şiiri dimagda tat bırakması gereken , kalbin ve duyguların çalgı aleti haline sokar. " Şiir sözcüklerin dinidir." ilkesine ulaşan bu bakış açısı nesneleri ap açık izaha yeltenmeyi şiirden alınacak hazza yapılan bir katliam şeklinde değerlendirmektedir. Açıklama yerine çağrıştırmaya, anlatmaktan ziyade hissettirmeye, nesneyi adıyla zikretmek yerine hakkında ip ucu vermeye, izah ve bilgilendirmeden ziyade ruh halini ortaya koymaya önem veren Mallarme bu tutumlar ile sebolizmin belirginleşen kuramlarını belirler.
Mallarme doğrudan anlatmanın keyif yaratmayacağı gibi imgelerin doğumuna engel olacağına, çağrışım ve çoşkuyu gereksiz kılacağına inanmaktadır. Şiiri tek düzeliğe düşmekten kurtaran şeylerin gizemcilik olduğunu savunur. Dolaylı anlatıma değer veren şair, dize güzelliğine önem verirken şiirin tümünde oluşacak tek düzelikten kaçınılması gerektiği fikrindedir.
Yazan : Şahamettin Kuzucular
( Bu konu üç veya dört başlıklı seri yazı şeklinde tamamlanacaktır.)