Pamuk İpliği
Kreşler, anaokulları, özel eğitim yuvaları yoktu çocukluğumda. Eğitimimizi adeta doğal yollardan alır; paylaşmayı, zararlıları, mücadeleyi, zorluklarla boğuşmayı günlük yaşantımızda öğrenirdik. Yaparak yaşayarak eğitim idi hatta bunun adı.
Gökdelenler, apartmanlar, iş merkezleri yoktu. Gökyüzünü delen ağaçları bilir ve sadece ulu ağaçlar deler sanırdık. Bir bina üç katlı ise bize göre erişilmesi mümkün olmayan yükseklikti. Gıpta ile bakar, 'Ya yıkılırsa, ya deprem olursa' derdik.
Dar, ama güvenli sokaklarda çelik çomak oynardık. Bilye için mini mini kuyular kazar, içini kumla doldurur, 'Dük' ve 'Karış' hesapları yapardık. Uçurtmaları bu dar sokaklarda hazırlar, tepelerde, bol rüzgârlarda uçururduk.
Çelik çomak oyunuyla adım adım saymayı öğrenirdik henüz 5 yaşına gelmeden. Ne kadar uzağa attığımızı adımlar, hiç de şaşırmaz, hatta arkadaşımız doğru mu söylüyor diye biz de sayardık. Böylece çelik çomakla hem saymayı, hem 'Adım' kavramını, hem de 'Denetim' kavramını beynimize yerleştirirdik.
Bilyelerle dikkatli atmayı, hedefi bulmayı, karış hesapları yapmayı, süngücün ne olduğunu, parmak hesabını kavrar, kendimizi hayata hazırlardık farkına varmadan.
Uçurtma yaparak henüz 5 yaşına gelmeden üretmenin hazzını duyar, planlamayı, ölçülerin önemini, kuyruğun uçmadaki yerini, rüzgârın uçurtmayı nasıl uçurabileceğini düşünürdük. Yani bir nevi mühendislik yapardık.
7 yaşına geldiğimizdeyse hem okul, hem sanat gerekirdi bizim için. Okulu severdik de, çıraklık zor gelirdi bize. Ustaya su götürmek, evinden bazen yemek getirmek, dükkânı süpürmek, kalfalara yardım etmek çok yorduğundan için için isyan ederdik. Ama yine de üniversite gibi görürdük çırak olarak çalıştığımız yerleri.
İşte ben de 7 yaşıma geldiğimde, amcamın terzihanesinde çalışmaya başlamıştım. Sabah okul, sonra yemek, sonrası terzihane...
Ustam da amcam ya... Gereksiz bir torpil kalfalarca... Diğer çıraklara astıkları suratlarını bana güldürerek su, makara, iğne istemeleri beni ne de gururlandırır ve diğer çıraklara alaycı bakmama neden olurdu şimdi daha iyi hatırlıyorum.
Hele hele o yıllarda ütüler elektrikli değildi terzihaneler de. İçini temizler, külünü boşaltır, kömürünü kor ve dışarıda yanmasını bekler, sonra içeri alırdık. Bu çok ayrı bir haz idi. İlginçtir ki ütünün altını kömür tozlarına sürerek temizlerdik. Önceleri garibimize gitse de, deneye deneye gerçekten pırıl pırıl temizlediğini görürdük.
Çok zaman iplik almaya beni yollarlardı. Teyel için pamuk ipliği, makara iplikleri, kordanet, ibrişim benim zevkli alış verişlerimdi. Meraklıydık da! Sorardık. Çekinmezdik...
Kalfaya sordum bir gün... 'Teyel ipliği neden çabuk kırılır ve neden pamuk ipliği denir? Bunu alacağımıza neden hep ibrişim almıyoruz? Çürük pamuk ipliği kullanarak müşterileri kandırmış olmuyor muyuz? Kordanat neden daha sağlam? İbrişim neden en sağlam?'
Savcı gibi sıralamıştım soruları. Hiç unutmam aldığım cevabı. Demişti ki:
'Dost değeri bilmeyenler gibidir pamuk ipliği. Çürük olduğundan sürekli çekip koparırlar. İğreti, geçici yerlerde kullanılır bu nedenle. İşin bitince söker atarsın. İşte dost kıymeti bilmeyenlerde böyle çabuk söküp attıkları için dostlukları kalıcı olmaz. Bu nedenle güven de duyulmaz. Büyüdüğünde sakın ha pamuk ipliği olma. İbrişim gibi olsun dostlukların. Her şeye rağmen bitmesin.'
İşte bu pamuk ipliği ve ibrişim hakkındaki sorduğum soruyla, dostluğu ve dostça yaşamayı öğrenmiştim, üniversite gibi gördüğüm terzihanemde...
Aslında bu yazınız beni taaa çocukluguma mahallenin erkek çocukları ile bilye oynadıgım günlere götürdü,mazinin tozlu ama dupduru yıllarında yolculuk ettim sayenizde :))
ama asıl incelik bence bu nasihatte gizliydi
Dost değeri bilmeyenler gibidir pamuk ipliği. Çürük olduğundan sürekli çekip koparırlar. İğreti, geçici yerlerde kullanılır bu nedenle. İşin bitince söker atarsın. İşte dost kıymeti bilmeyenlerde böyle çabuk söküp attıkları için dostlukları kalıcı olmaz. Bu nedenle güven de duyulmaz. Büyüdüğünde sakın ha pamuk ipliği olma. İbrişim gibi olsun dostlukların. Herşeye rağmen bitmesin.'
ders alınası bir yazıydı bence hemde en demlisinden
tebrikler şair dost ellerin dert görmesin. hürmetler.
Ben sizlere göre şanssız bir çocukluk geçirdim. Apartman çocuğu olarak büyütüldük. Ancak komşu çocukları ile sadece evcilik oynadık:) Daha sonraları hayatı hayatın içinden öğrenmeye çalıştım. Tabii geç kalmış olarak. Ders alınacak güzel bir yazıydı kutluyorum saygılar
Tüm dostlukların ibrişim olması dileğimizle
Kutlarım Turgay bey ud83eudd20