Paragraf Masalları

Hamamönü' nde ismi pek önemli olmayan ucuz ama temiz ama kimlikte sorma alışkanlıkları olmayan temiz bir otelin balkonunda kucağımda laptop bu yazıyı karalarken adını bile bilmediğim yabancı bir kadın yıkanmak için yanımdan, yarım yamalak Türkçesiyle " Ay muhabbetinize doyum olmuyor.." gibi bir şeyler mırıldanarak sehpaya kahve fincanını bırakarak, " gelmiyor musunuz ?" diyerek ayrılarak duşa gitti...

Kalakaldım.

--
Aşktan kimse ölmez. Aşktan her kimse sürünür. Zamanla belirginleşen bir duygu vardır. Bu duygunun açıkça ismi, şerefi, arı, bir gün bir anda hoş geldin olan aşağılanmadır. Aşık olmuşsanız aşağılanmışsınızdır. Her kimse yaşlısınız diye size acımaz. Dünyanız Tele Dünya kapsamı alanı dışındadır. Uydu frekanslarınız başkadır. Kalbiniz tekler. Dizlerinizde menüsküs oluşur. Öleceğiniz aklınıza gelmez. Ama komikleşirsiniz...sürüm sürüm sürünürsüznüz yani ağlamanız-zırlamanız bir boka fayda bile etmez... Aşk flu çırpınışlardan ziyadesiyle uzaktır. Ama gözlerinizdeki katarakta benzer. Sis perdesidir aşk. Kör olmayı duymamayı görmemeyi arzularsınız. Aşkın tam karşılığıdır elveda. Elveda ve Aşk siz nereden bileceksiniz? Ayrılmaz iki parçadır. Et ve Kemik. Gökyüzü ve Ay gibi...Zorunlusunuz. İntiharlar günahlarla anılır. Bu nedenle ölmeyi çok özleseniz bile hep ertelersiniz. Aşk Ölüm Elveda ve Erteleme gibidir senin de canın cehenneme diyebilmek...Maksat Bal ve Şeker olsun. Ortak noktaları ne de olsa tatlı olmalarında yatar. Aşık olduğunuz birini yatağa atamazsınız. Zordur. Ama arzuladığınız birini sizinkini oynatan birini çatır çatır mısır patlatır gibi yatakta patlatırsınız...Değer mi? Sizi bilmem. Ama ben aşağılık bir adam olduğum için bana değer...

-

Google 23 Nisan görüntüsü işçilik bakımından berbat. Ama zaten Milli Değerlerimizi iç ettiğimiz ayan beyan ortada. Gün ay ve yıl iç edenlerin zamanı. İç edenlere ortak olanlar baş tacı. Sabah sabah canımı sıktım. Kalmamış. Eh yine de bir damla kan aktı. Dün gelen iletide; - Pek sayın-sevgili şube yetkilisi şu andan itibaren bayrağımızı asın.' Koskoca şirketin minicik kafalı yetkilisi olmak önemsiz zaten. Önemli olan şirketin şube yetkilisi olarak şirketin gönderdiği iletiye uymak, o bayrağı en görünür yere asarak şirketin prestijini önemli kılmak.

-

22 Nisan 1972. Pederin öldüğü yıldı. Belki yazı yazmaya düşkünlüğüm o gün o yıl artmıştır. En son mezarına o da meraktan gittiğimde birileri sıçmış kocaman bok kütlesi mezarının toprağının üstünde tıpkı bir çiçek demeti gibi kıvrım kıvrım durmaktaydı.

İtiraf edeyim pişmanımdır aslında, benden bir bardak soğuk su isteyen o konsamatris kızın getirdiğim bir bardak soğuk suyu içeceğini sanmıştım, oysa o kız tuttu o bir bardak soğuk suyu ağustosun sıcağında çok yanmış olmalı ki, bol eteğini kaldırarak kıçına giydiği misket kadar minicik kırmızı dantelli kilodunu ön tarafından tutup çekerek, o bir bardak soğuk suyu kılsız vajinasına dökmesiyle çok afalladığım, sonradan da yatağa atmadığım için çok yandığım gün de yazı yazmamı tetiklemiş olabilir...


-

Kahve için damak zevkim anladığım kadarıyla değişmiş Maganda.

Maganda Bodrum'dan dönmeden önce, " Necmi beni karşıla " gibi hiç umulmadık hiç beklenmedik bir şey söyledi. Halbuki bana hep lan-yazar-çizer bozuntusu derdi. Ne oldu ki anlamadım?

Dün sabah karşıladım kendisini. Otobüsü perona girdiğinde olağan bir şey yaşadığını zaten anlamıştım. İşe yetişmem lazım. Zatı Şahaneyi evine bırakmam lazım. Harley' i çalışır durumda bıraktım. Kullanılmaya kullanılmaya motoru açılsın diye.

İlk inenlerden biri oldu. Özlemişiz birbirimizi. Hararetle sarıldık. " Harleyle mi geldin" demez mi? " Yok ebenin mersedesiyle gelecek halim yoktu. Atla!" Yolda pek konuşmadık. Hatta hiç konuşmadık. Bizim caddeye daldık. Aparmanın önünde durduk. Ufak çantasını sırtına attı. Saçı sakalı rüzgârda dağılmış. " Özlemişim evimi!" Soru sormadım. Yalnızdı. " Sonra görüşürüz.." dedi. Bahçe kapısını açtı. Arkasından hâlâ bakmaktaydım. Döndü. " Necmi biz boşandık!" dedi.

Harleyi arka bahçeye sürdüm. Garajına bıraktım. Kontağı kapattım. İşe yetişmem lazım.
Yaşlanmışım. Sağ dizim ağrıyıp duruyor....

-

Yalanlarla büyüdük. Yalanlara sarıldık. Yalanlardan umarlandık. Yalanlardan faydalandık. Yalanlara inandık. Yalanlardan nemalandık. Yalanlardan dünyalar kurduk. Size bakan birinin gözlerine baka baka " seni seviyorum" derken yalan söylersiniz. Ben öyleyim. Bana bakan tüm gözlerin içine bu yalanı söylerim. Mesela " Sana Tapıyorum " gibi. Aslında daha yakın daha uyumlu bu. Mesela " Senin için ölürüm " demek, yalanın daniskasıdır. Ama söylenir. Mesela kapitalizm hep kazanmıştır.
Ben kapitalistimdir. Aşkta kapitalizmi sever hatta kapitalizmden doğmuştur. İradesi zayıf olanlara bu yüzden işkence çektirir. İleride daha uzun bir yazı yazabilirim Aşkın Kapitalizmden doğduğu ile ilişkili-ilgili...Bunamazsam yani...

-

Hayvanlarının sayısını bilmem. Bir kadın neden bu kadar çok hayvanı sever çözemedim?
Soruyorlar; hayvanlarımı çok seviyorum hayvansız yaşayamam diyor. Düşünüyorum;
insan mı hayvan mı desem hiç kuşkum yok hayvan der. Düşünüyorum yaralı insan mı hayvan mı desem yine yaralı hayvan der. Neden derim bu kez? Onlar acılarını şuram acıyor diye gösteremez de onun için der. Bu meşhurların bazılarının garip tutkuları vardır. Kimi servetini vakıflara bırakır kimi de hayvanlarına. Ya bu kadın? Bilmiyorum insanlar çok mu canını yaktı? Yoksa sınırlı sayıda olan erkek arkadaşları arzularını mı karşılayamadı? Erkeklere tenini mi dokundurtmadı? Hastalık desem değil. Tuhaf bir duygu bu aşırı ve çok hayvan severlik. Psikoloji de mutlaka bir adı vardır... Ama insanlardan çok kazık yediği belli...

-

O kadar çok okuyorum, halbuki okumamam lazım, en sonunda gözlerimi yedim. Tüm paragraflar birbirlerine girdiğinde başımın dönmesiyle tansiyonumun çıkmasıyla veya inmesiyle uğraşmaktan ciddi anlamda bunaldım. Yazı masamdan, masa saatim dördü gösterirken gözlüğümün kollarını kapatıp usulca kalktım. Mutfak penceremden uzayıp giden parça parça bulutların hareketliliğini izledim. Yazdığım masal bitecek gibi değil. Daktilomdan çıkan dosya kâğıtlarını topladım. Bir kahve suyu koydum cezveye. Kâğıtlarda o kadar çok karalamalar yaptığıma şaşırdım. Sürekli çarpılar basmışım sözcüklerin üstüne. Bir gece de topu topu on beş kâğıt parçasından ancak yarım sayfa çıkmış. Bu böyle gidersem ancak öte dünya da devam edeceğimin sahici belirtisi...

Ocaktaki kahve suyuna attığım Türk Kahvesini karıştırdım. Köpürürken cezveyi aldım ve bilmem ne markalı Orijinal Burjuva Bozuntusu Seramik Bardağıma usul usul döktüm. Balkona çıktım. Ufukların sonsuzluğunu düşledim. Derken fazla uzakta bulunmayan bir tepenin arka tarafına gök yüzünden kayan bir yıldızı gördüm. Bahçeden dün geceki fırtınadan kalanları sabah namazından dönen sevgili Emin abi bana selam verdikten sonra süpürmeye başladı. Çalı süpürgesinden çıkan hışırtılar bu saatte çok kötüydü ama en azından ayarı yapılmamış bir kemandan çıkan gıcırtılardan daha iyiydi.

24 Nisan 2014 6-7 dakika 181 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar