Pişmanlığın Papatyaları

Geride bıraktığı günlere bakıp da pişman olmayan pek az insan vardır. Kötüler, hayatındaki yüz kızartıcılıklara, çirkinliklere, yaptığı haksızlıklara pişman olurken, iyiler ise; keşke daha mükemmel yaşayabilseydim, daha mütebessim bakabilseydim, sevgiye muhtaç gönüllere daha fazla derman olabilseydim diyeceklerdir.

Hep merak etmişimdir. İnsan niçin pişmanlık duyar. Yaşanmışlıkları neden sorgular. İnsan hayatını yeterince düzene sokamadığı için mi? Yoksa içimizde bin parçaya bölünmüş ateş kıvılcımlarına dönüşen istenmeyen yaşanmışlıklara mı?...
Her pişmanlığın acısını yüreğinin tüm hücrelerinde hisseden insan gibi, bende kendime çok kızıyorum, İçimdeki benliğime darılıyorum. Bir gün bitecek olan, bu hayat denen romanımı tamamladığımda, sonuna pişmanlık imzamı atmamdan korkuyorum.

Gönüllerin her birinden dökülen bambaşka yazıları okudukça değişik düşüncelere yelken açıyorum. Sorguluyorum kendimce. Niçin hep aşkın, özlemin, vuslata ermemiş ayrılıkların, yürek burkan sitemlerin beyaz yapraklara düşen siyah satırlarını okuyoruz. Niçin sevinçlerimizi, mutluluklarımızı, paylaşamıyoruz. Benim istediğim şey : mutluluğun kapısını her aralaşıyımızda, dünyadaki en unutulmaz anlarımızı yüreklerimizin derinliklerinde hissettiğimizde, onu da gönül dostlarımızla paylaşabilmektir. Onun hazzını dostlarımıza da hissettirebilmektir.Onları hep acılarımızın, üzüntülerimizin siyah bulutlarıyla boğmasak. Hayatımıza güneşin açtığı o aydınlık, pırıl pırıl günlerimizde de birlikte aydınlıklara kucak açabilsek. Keşke dostlarımıza, gözlerimizdeki sevincin parıltısıyla pozitif enerjimizi hoyratca sunabilsek ...

Ben hayatımda hep geriye dönüp bakma gereği duydum. Acaba yanlış yollardan mı yürüdüm. Bulutlara değecek kadar koşarken, farkında olmadan kardelenleri, zambakları, papatyaları mı çiğnedim diye. Oysa ne çok isterdim, geriye dönüp bakmayacağım bir yaşanmışlığım olsun, geride bıraktığım ayak izlerine bakmayayım...

Tüm bu karalamalar bir gel- git lerin terennümleri değil elbette. Bu bir iç muhasebedir. Elimde değil duygu yüklü çağlayanlardan ödünç aldığım bu sevgi selini dizginlemek...
İnsan, hayatında yokuşları hiç sevmez. Bende sevmedim elbette. Hep inişler, düzlükler olsun isteriz. Bende istedim. Bir sevgilinin elinden tutarken, yağmurları sevdik bahar aylarında, ama o yağmurların, sel olup sevgimizi okyanuslara götürmesine hep lanet okuduk. Soğuk kış gecelerinde ateşin sıcaklığını sevdik üşüyen bedenimize merhametini sunduğu için, O ateşe lanet okuduk yüreğimizi yakarken sevgiliden ayrılışlarımızda...

Zaman oldu sevilmeyi özledik. Zaman oldu aşırı sevgiden şikayetçi olduk... Hayatımızda hep bahar olsun istedik. Başka mevsimlere dargın durduk. Ama ben biliyorum. Bahar rengarenk çiçekleriyle kucağını açtığında bizlere, bu seferde dikensiz olsun bu güller, kaktüsler olmasın diyeceğiz. Dikenlerin, kaktüslerin, güllerin kıymetini artırdığını bilemeyeceğiz.

Tek dileğim! hayat bahçemizde sadece pişmanlıkların, keşkelerin açtığı kaktüsler değil, Umudumuzun yeşerdiği papatyalar, güller, zambaklar açsın. Biliyormusunuz, papatyalar ümitlerimin saklandığı çiçekler oldu hep. Umarım hayatımızda geriye dönüp baktığımızda güzellikleri görürüz.Papatyalarımızda saklanmış ümitlerimizle teselli buluruz. Umarım hayat hep gülen yüzünü gösterir bizlere...

08 Haziran 2009 3-4 dakika 15 denemesi var.
Yorumlar