Plaza'daki Serseri

Yaşadığım kentin zengin plaza-larla dolu yakasında,saatlerce gezindim,etrafımda benden daha aç olanlarını görmek mümkündü,bunların yanında çöp konteynerinde gezinen kediler ve köpeklerde vardı.
Kimi kadının elinde mendil,kiminde tartı,boyacı sandığı,kimisi ise açmış avucunu dileniyor. karşılarına çıkan tüm çarıksız,yırtık pantolonsuz,elleri kirsiz ama ojeli olanlara ısrarla birşeyler satmaya çalışıyorlar,içlerinden bazıları aldırmadan ofislerine yürüyor,genelde sakallı ve başı kapalı olanlar, başlarında gezindirdikleri parayı sadaka niyetine veriyordu..

Bende neredeyse açlıkdan bayılmak üzereyim,oturdugum beton duvarın üzerinde sağ elim yanağımı avuçlamış,hafif kararan gözlerimle karnımı doyuracak birşeyleri nasıl bulurum diye düşünüyorum...
Birden aklıma neden bir işe girip çalışmadığım sorusu geldi, oysa aramadığım şey degildi kim isetemez güzel sigortalı bir işte çalışmayı?
Mevsimin kış olması anladığım tekşey olan amelelik mesleğine sekte vuruyordu,plastik fabrikaları,mobilya atölyeleri,mermer ocakları işçi alımını durdurmuş, bunda benim yapacak neyim ola bilirdi ki?

Bu sorunun cevabını tam vermek üzereydim karşıma ilk okul masasından tanıdığım 216 ahmet dikildi..
Ahmet sınıfın en zekilerinden biriydi,babası emekli imam, agbisi resim ögretmeni kendisi iyi bir muhasebeci olmuştu, dindar aileden gelişinden midir bilmem o sürekli sag partiler ve kuran kurslarıyla pek sıkı fıkıydı, bir muhasebecinin ne işi ola bilirdi, bu soruyu çoğu defa sormama ragmen cevabını bulamadım..
Ayaga kalkıp tokalaşıp kucaklaştık,o sıra burnuma inanılmaz güzel leziz bir köftenin kokusu geldi, bayılacak gibi olan aç bedenim bunun karşısında daha fazla direnemezdi, hani istesem söyleye bilirdim bir köfte ısmarla ama ona aç olduğumu söyleyecek kadar gurursuz degildim,eski günlerden bana birşeyler anlatıyor söylediği tüm şeyleri kafamı öne egerek tastikliyordum, en son söylediği şeyler beni büs bütün maffetmişti...

-Hatırlıyormusun öğle saatleri arasında sizin eve giderdik annenin erişte çorbası çok lezzetli oluyordu, şimdi olsa belkide dört tas içe bilirim..
Gerçektende öyleydi annemin bu çorbası bütün yoksul halkın sofrasında belkide kilerde gizli saklanılan kötü günün yiyeceğiydi,ağzımı açıp tek kelime edemeyecek olmam onun yanlış anlamasına neden olabilirdi..
Evet çok güzeldi bir ara buluşalım söyleyim yine yapsın dedim..
Biraz sonra ahmet ve ağzında taşıdığı ekşi köfte kokusu uzaklaşıp gitti...

Kendimi neden okumadım gibi sorgularla meşgul etmeye niyetim yoktu, ama neden zengin olamadım sorusunu sormaya yeterince zamanım vardı, ah birde karnımı doyura bilseydim..

Karşımdaki binanın dörtüncü katındaki levha dikkatimi çekti '' HOCA EFENDİ YARDIM VAKFI'' tamam şimdi oldu karnımı doyurmam için ancak böylesi bir yere gitmemin faydası olacaktır,hem üzerine sıcak birde çay..
Oturdugum yerden hızla kalkıp site kapısına vardım..
Asansör korkumu orada yenmem zor oldu, yavaş adımlarla merdivenleri çıkmaya başladım, nefesim daralıyor,kafamdaki tüm damarlar sıkışıyordu, nihayetinde vakfın kapısına gelmiştim... kapının üzerinde '' Cuma günleri kapalıyız,Bağış ve burs için aşağıdaki numarayı arayınız'' inanın orada tüm herşeye sövdüm...
Artık umudumu kestim geri kalan gücümü aşağıya inmek için kullanacaktım...
İkinci kata geldigimde içimdeki çağresizlik dürterek çal bir kapıyı ve dilen dedi..
bunu gerçekten yapacak hale gelmiştim hiç düşünmeden altı numaralı kapının zilini uzun uzun çaldım, daha sonra kapıyı otuz yaşlarında bir bayan açtı..
-Buyrun
Kafamdan bir isim uydurmaktan daha iyidir ismi unutmuş olmam..
Ben şey şey
İsmini unuttum bağışlayın
-Hilmi bey mi?
Hah evet evet burdalar mı?
-Hayır kendisi geçen hafta umre yolculuğuna çıktı..
Artık takatsız kalmıştım bir şekilde içeriye girmek ve karşımdaki kırmızı koltuga oturmak istiyordum..
tam kapıyı kapatıyordu ki
Birdakika not bırakmam mümkün mü?
- Tabi buyurun
Sanki beni buyur eden ilahi gücün cennete beni davet edişiydi..

Mecburiyet geregi yalan söyledim,kendimi ilahiyatcı olarak tanıttım,önümdeki boş kağıta selam ve allah kabul etsin gibi yazılar yazdıkdan sonra, neden bilmiyorum aklıma ilk gelen nerelisiniz sorusu oldu..
Ve sordum...
-Tokatlıyım
geçmiş yıllardan kalma bir kaç aylık tiyatro egitimi almış olmamın ürünümüdür bilmem, karşımdaki insanları cabuk çözecek bir gözlem özelliğine sahiptim, ve bu kadınıda çözmek benim için zor olmayacaktı, sürekli söylediğim ilğinç olmayan şeylere yaaaa gibi uzatılmış aaa larla dolu şaşkınsı cümleler kuruyordu, ona el falından anladığımı söyledim, sabırsızlıkla bakmamı istedi, bende bunun elli liralık ücretle olacağını söyledim, hemen kabul etti ve başladım o etli parmaklarını tutarak birşeyler üfürmeye, aslında üfürmüyordum söylediklerimin çogunu kadın tastikliyordu, ben dikkatini çekecek şeyler söyledikce o bana sürekli yeni şeyler ikram ediyordu, annelik özelliği yüzüne yansımamıştı belliydi, sol elinde yüzüğü görünce yakında anne oalcağını söyledim ve daha neler neler....
üzerindeki bordo ince yazlık kazağının kolunu yukarı kaldırmasını söyledim, istediğim herşeyi yapıyordu, cennette tanrının hurileri bu kadar aceleci ve hızlı olamaz..
Bir yandan açlığım yatışıyorken diyer tarafdan inanılmaz bir cinsel açlıkla boğuşmaya başladım kadının üzerinde kazagı yukarı kaldırıp parmak uclarımda vücut çizgisi arıyor olmam onunda hoşuna gitmeye başlamıştı, ama dahada ileriye nasıl gide bilirdim? bunun için hayatımın en büyük yalanını söyledim, hayır hayır belkide en dogrusunu, KOCASININ onu aldattıgını söyledim, ve iyice kafası karışan bu kadın 'l'ütfen daha iyi bakarmısın kocam abdestli namazlı adamdır'' demezmi işte orada poçalamaya başladım dini bütün bir adama böylesi iftira atmanın cezası zannedersem cehennemde yanmam anlamına geliyordu, ama içimdeki cinsel tanrı daha ağır basıyordu..
çizğiyi net görmem için üzerindekini çıkarmasını söyledim, biraz hayır ve buna benzer cümleler kursada ikna kabiliyetimin yüksek olması ona bunu yaptırtacaktı ve öylede oldu, onun nefesinin çok daha derin alıyor olması hoşuma gidiyordu, belkide ne olduysa o sırada oldu, ikimizde ateşden ceketi giymiştik, muhteşem denilecek kadar güzel süren bir iki saatlik sevişmenin sonunda, aklımda kalan tek şey parayı nasıl alacak olmam dı, ama kadın buna bile fırsat vermeden kendisi parayı çantasından çıkartıp verdi, mutluydum sevinçliydim, hem karnım doymuş hemde içimdeki dişi kahramanın o doyumsuz istegide yerine gelmişti, tam kucaklaşıp kapıya yaklaştım ki, bana kocasının gerçekten aldatıp aldatmadığını sordu, hayır desem elimdeki paradan olacaktım,evet dersem evli bir insanın yuvasının dağılmasına...

Aklıma birden soka ortasında vurulan,namus cinayetleriyle öldürülen kadınlar geldi, içimdeki hem cinslerime olan öfke kabugunu kırmıştı, evet aldatıyor demek en dogrusuydu, ve öylede dedimm..
sonra aglamaya başladı, yanına yaklaşıp onun aldatıyor olması senin aldatmayacak olman anlamına gelmez, onun beden özgürlügü senin beden özgürlügünden daha aşağıdadır sen en güzel olanını benimle az önce yaşadın peki mutlumusun?
- mutlu oldum dedi
Ve birdaha ogünden sonra hiç o kadını görmedim...
Aldığım parayla üç şişe şarap alıp içtim...


Ve anladığım tek şey açlık bir noktada çözümle giderilecek birşey,fakat cinsel açlık insanı bir anda kodese gönderecek kadar sinsi...

25 Nisan 2011 7-8 dakika 22 denemesi var.
Yorumlar