Reklamlar

Çok sık televizyon izleyen biri değilim. Nadiren açtığım zamanlarda bile bazı programlara oldukça sinir oluyorum. Bunların içinde bir de reklâmlar var. Tabii ki reklâmlarla alıp veremediğim yok. Vatandaş malının reklâmını yapacak ki satsın.

Buraya kadar gayet doğal ama bana doğal gelmeyen reklâmın şekli. Nasıl mı? Bu kısma tekrar geri döneceğim. Çünkü o reklâm bana çocukluğumdan bir kesiti hatırlatıyor. Aslında alakası yok ama ben yine de anlatayım.

Beş altı yaşlarımdaydım. Büyük bir çiftliğe komşu olan bağımızdaydık o yaz da. Yazlarımızı genellikle bağ evinde geçiriyorduk. Hem köye gel git yaparak zaman kaybetmiyor, hem istediğimiz saatte işimizin başında oluyor, hem de bağa bekçilik ediyorduk.

Her ne kadar işten bahsetsem de, o zamanlar benim işle uzaktan yakından alakam yoktu. Rahmetli annemle babam bağda çalışırken, benden küçük iki kız kardeşimle oyun oynamak için her canlının yanına koşardık. Halimizi gözünüzde canlandırabilirsiniz...

Yok, eğer canlandıramıyorsanız ben anlatayım. Ben altı yaşımdayım, benim küçüğüm üç yaşında, en küçüğümüz de altı aylık falan. Üç yaşında olan neyse de, altı aylık olan hep benim sırtımda. Şimdi ne demek istediğimi anladınız sanırım.
Oyun oynamak için bulduğumuz canlılar; bazen köy bekçisinin iki küçük kızı, bazen de çiftlikteki yatılı işçilerin çocukları olurdu. Ben, genellikle bekçinin kızlarını da alıp çiftliğe giderdim. Orada beni çeken bir kız vardı. Onüç ondört yaşlarında oldukça güzel bir kızdı. Onun, gün yanığı yüzünü, nasırlı ellerini inceler, elbisesinde kalırdı gözlerim. Bu yaşıma geldim hâlâ öyle yamalı bir elbise görmedim. Benim annem de yamardı giysilerimizi ama onunki kadar değil...

Zaten yamasız bir giysi görmek de mümkün değildi o zamanlar. O kızın elinden tutar gözlerine bakardım uzun uzun. Sonra elbisesinden bir parça seçer, 'bundan mıydı senin elbisen?' diye sorardım.

Kız da beni seviyor olmalıydı ki, onunla geçirdiğim zamanlarda sıkıntı emaresi görülmezdi yüzünde.

Elimi bırakır elbisede, elbisenin ilk kumaşını aramaya başlardı. Bazen ufacık bir parçayı tutup bana gösterir, bazen de bulamazdı. Nedense ben her zaman sorardım. Çok mu meraklıydım, yoksa rengârenk yamalı olan o elbise çok mu hoşuma giderdi bilmiyorum.

Şimdilerde düşündüğüm tek şey, her şeyde yapılan israf ve o zamanlarda yaşanan sefaletin büyüklüğü...

Şimdi gelelim baştaki reklâma; belki sizin de gıcığınıza gidiyordur bu reklâm. Oldukça genç ve güzel bir bayan, evi de oldukça güzel ve yeni eşyalarla döşeli. Bir telefon görüşmesi yapıyor. Telefondaki arkadaşı, 'Falanca mobilyada bin lira indirim var' diyor. İndirim sözünü duyan bayan, kocasına 'Kak kak kak kak..... bin lira indirim varmış' diyor. Bin lira indirimi duyan kocanın heyecanı da karısından kalan yanı yok. O da elindeki telefonu kapatırken karşısındaki kişiye indirimden bahsediyor ve oraya gideceklerini söylüyor. Koskoca ev, iki iletişimsiz insan... Bu mu bizim yaşamımız? Bizden bir şeyler var mı bu tür reklâmlarda?

Ben bu reklâmı hiç sevmedim. Reklâmlarda birazcık da olsa mantık olmamalı mı? Kuzu gibi gelip koyun gibi gitmeye devam mı edelim? Azıcık inandırıcı olsa olmaz mı? Yepyeni ev, gıcır gıcır mobilyalar... Bir marka indirim yapıyor diye onları atıp yenilerini almak zorunda mıyız? Alalım. Taksitle verilen her şeyi alalım ve kredi kartı borçlarıyla bir ömür savaşalım (!) İhtiyaç halinde neyse...

Şimdilerde o elbisesi çokça yamalı kızı gözümün önüne getirmeye çalıyorum da gelmiyor bir türlü. Ne ara unuttum yüzünü. Bu cicili bicili dünya mı boyadı gözlerimi?

28 Ağustos 2013 3-4 dakika 6 denemesi var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (1)
  • 11 yıl önce

    Değerli yazarım,ne kadar haklı olduğunuzu anlatmama inanın kelimelerim yetmez. Yürekten tebriklerimi kabul buyurun lütfen... Selam,saygı ve dua ile... 👍👍👍