Resim 2
Konumuz bu sefer resim. Daha önce içimden ve aklımdan geçenleri paylaşmış ve ortaya koymuştum kendimce. Daha geniş bir anlatımı sanat olması itibariyle hakediyor. Derin sulara dalabilir miyim bilmiyorum. Belki sizinle birlikte suyun yüzeyinde bir yolculuğa çıkarız naçizane. Kalemim çok kuvvetli değil belki ama mürekkebin sonu yok. Olmazsa tekrar yazarız ve bir daha yazarız; vazgeçmek olmamalı. Bu kadar girizgahtan sonra konumuza dokundurmaya başlayalım.
Resim, ne kadar ilgi çekici geliyor kulağa.Resmi incelemek, görerek bakmak ya da görmeyerek bakmak, beğenerek başka boyutlara sıçramak ya da öylesine bakmak, her ne olursa olsun bizi besler büyütür. Farkında olsak da olmasak da. Tabi resim dediğimiz insan tarafından sanatsal olarak çalışılmış renkli pencerelerden sözediyoruz, tabi ki fotoğraf sanatı değil. Aslında resim insanın aşkın taraflarına atıfta bulunur. Olmayanı oldurur, görülmeyeni gördürür, hatta daha ilerisi, bazı farkındalıklara bile götürebilir, sarsmadan, incitmeden, bir iki solukta. Bazen ise aynı resim ile hayatımızı paylaşırız acısı tatlısıyla. Resmi çok severim ama evimizde bir tane bile böyle bir tuval ya da kağıt olmaması ironik bir durumdur.
Bir fotoğrafı bilgisayar yardımı ile yağlıboya görünümüne saniyeler içinde sokabilirsiniz. Ama bu yapay resim oldukça tatsız, renksiz, soluksuz bir durum arzeder. İnsandan bir öz taşımaz. Belki biraz fotoğrafı çekenin maharetini yansıtabilir. Daha fazlası değil. Böyle bir resim yaratmaktansa, fotoğraf olarak bakılması, kullanılması daha hoş olacaktır. Bunu Tac Mahal'in bir fotoğrafında denedim, hatta çıkan resmi buzdolabının önyüzüne astık. Evdekilerin fikrini sormadım ama onlar da aynı duygu içindedirler eminim ki. Elle yapılanın canlı çoşkusu, insanı içine alma yok böyle resimlerde. Bir bilgisayar, insan bilinci gibi olamayacağına göre asla sanat üretemeyecek, amatör bir sanatçı bile olamayacaktır. Yapaylık kokacaktır. Bir bilgisayar nefes alıp hissedemez. Sadece verdiğiniz hesapları yapar. Eğer sanatı matematiğe dökebilirsek zaten biz insanlıktan terfi etmişiz demektir. Öyle değil mi? Resim sessiz hayattır çünkü ve bazen de gerçeküstüdür. Bazen iki boyutludur, kimi zaman üç boyutlu. Konunun temelini renkler çevreler. Renklerden de bahsedelim. Onlar değişik ruhsal enerjiler taşırlar. Mavinin ve yeşilin rahatlattığı söylenir. Birisi gökyüzünün birisi de bitki ve ağaçların rengi değil midir zaten. Doğanın paletinde her renk vardır.
Resim yapmak için illa ki ileri derecede yetenek lazım değildir. Yani herkes, belki çok kötü olanlar da dahil resimler yaparak vakit geçirebilir. Ama insanlarla paylaşmak kişi için motive edici olacaktır. Tabi belli güzellikler içeriyorsa. Nasıl ki güzel yazıları paylaşmak gibi.
İlkokulda, ilkokullar arası bir resim yarışmasında ikinci olduğumu anımsıyorum. Suluboya vermişlerdi ödül olarak. Lisede falan da bu derslerde başarılıydım ama bu işin üstüne fazlaca gitmedim. Şimdi bilgisayarda basit geometrik desenler yapmaya çalışıyorum. Ama neredeyse sadece ailem ile paylaşıyorum. Belki açılmam lazım, yani internete. O yüzden paylaşmak bir ukde içimde.
Resimle ilgili kitaplar yazılabilir elbette ki. Saygı duymayan ve sevmeyen yoktur resimi. Betonarme bir yaşamın içinde odamızı doğadan bir görünümün sergilendiği bir çerçeve hakettiğimiz ve sıradan olmayan, hayatın sessiz müziğidir. Kimi zaman gözlerimizi dinlendirmek için usulca, kimi zaman dinlemek için anlattıklarını. Bazen bir resme baktığımda yapanın içine girmiş de gerçekte gördüğü yeri görür gibi olurum. Bunu nasıl becerdiklerini merak etmişimdir. Ressamlık da eğer para kazanabiliyorsanız yeterince, güzel meslektir. Amacınız Tanrılık oynamaktır bir bakıma (Haşa yanlış anlaşılmasın. Küçük de olsa bir yaratma eylemi var. Allah bize bunu bahşetmiş), yarattığınız dünyada ve bundan para kazanırsınız. Kendinizi keşfedersiniz, hayatı tanırsınız belki de. Yazı yazmak gibi. Ne dersiniz?
Günümüzde resim sergilerini gezmek yerine internetten çok sayıda resmin kopyalarına ulaşabilirsiniz.
15/01/13