Ruh Sevişmesi/Oyun
Ruhların birbirini sevebileceğini biliyorsun, değil mi? Uçuşan yapraklarla ruhlar birbirine karışıyor. Rüzgârla dağılıyor ruhumun zerrecikleri, damlaları. O mağaranın dibinde kalmış kurt görüntüsündeki gözleri ışıl ışıl bir kuzunun gözlerinde; acının ya da mutluluğun kutsandığı saydam sıvı, içini yakan zehir, yavaş yavaş akıyor. Mağarada yankılanan suyun gürültüsünü, içini ürperten sessizliği parçalara bölen, zamanın akışını sağlayan , hep bir ırmağın taşkınlığında, kimi zaman dinginliğinde olmayı arzulayan sessizlik susuyor. Adımlarımın hızlanmasıyla gölgeleri büyüyor duvarların. Anıların serinliğinde diriliyor bedenim, yüzüm, ellerim. Saçlarım daha gür çıkmaya başlıyor, gözlerim daha çok parlıyor. O suya girdikten sonra vücudumun sesini duyuyorum. Açacak yeşil yaprakların, çiçeklerin kıpırdayışı, baharla aynı zamana denk düşüyor. Su veriyorsun, dallanıp budaklanıyor küçük yeşil yapraklar. Su veriyorsun kalbinin açmamış tohumlarına, kasımpatılar gibi aniden, bir müjde gibi doğuveriyorlar.. Ruhlar birbirini sever... Bunu biliyorsun, değil mi?
Çakıl taşları gölün kenarında
Gözlerini kapamış
Oyun oynuyor.
Taşlar oyun oynuyor gölün kenarında.
Soğuk bir mevsim, ya da bir gün.
Ya da bir an.
Yan yana taşlar, üst üste
Gölün kenarında
Suyun kenarında.
Birbirlerinin böylesine yakınında.
Oyun oynuyorlar...
Parkta insanlar
Sıcak bir şehir,
Aydınlık gün.
Aşk kokuyor rüzgar...
İnsanlar yan yana
Oyun oynuyorlar
Şubat 1995