Ruhiyat
İhanet kokuyordu hava. Burundan nefes almayı bıraktı. Bakir nefesler ararmışçasına seyrediyordu bir biri ardına dalgın adımları. Birden bire gözleri aya takıldı. Karanlık yetmemişti sanki bir de kendini sislerin arkasına saklamıştı, o an kendi geldi aklına. O an sormak istedi, o mu aya bakıyordu yoksa ay mı o na? Gözbebeklerine sığındı.
Ağlamak istiyordu. En son ne zaman ağlamıştı acaba? Hatırladı. 2 seneye yakın bir süre geçmişti aradan. Sağanak bir yağmur şeklinde gök gürültüleriyle saatlerce ağlamıştı. Korkmuştu içindeki çocuk, gelip o na sarılmıştı. O da çocuğa sarılıp, ağlamıştı.
Yabancıydı bu sokaklara, bu şehre bu insanlara. En çok durakları seviyordu, elbet bir gün gideceğini düşündürdüğü için belki de. Aslında tecrübeliydi, gitmek bazen ulaşmak anlamına gelmiyordu. Özlemleri sızladı birden yüreğinin derinliklerine gömdüğü. Ağlamak istedi, en son ağladığı gün geldi aklına, vazgeçti.
Bir birine ilikleyemediği günler hızla akıp geçiyordu. Her biri diğerinden bağımsız. Tamamlayamıyordu evini. Duvarı yaparken kapıyı unutuyordu, çatıyı yaparken duvarı yıkıyordu. Leylek sürüsü var derdi yüreğimde, küçükken. Her biri dünyanın başka bir ülkesine göç edeceği aklına gelmeden. Gizliden gizliden gülümsedi karanlıktı nasıl olsa kimse onu göremezdi, daha da pervasız olmaya karar verdi. Birkaç sessiz melodi karıştı rüzgara.
Olması gerekende oydu aslında bir yere takılıp kalmak asla o na göre değildi. Ama böyle böyle bir gün tükeneceğini hissetmek kaygı vericiydi. Aldı gülümseyişini, benden özür diledi.
...
bir yudum şarap
unutmana yeter mi bilmiyorum ama
benim için içmelisin bu defa
şarabın hissiyatında anlamak istiyorum
ben bu olup biteni
sabrı her gün öğrendim diyordu
her gün sabrın yeni bir denkleminde
yeni bir bekleyiş nöbetinde
buluyordum onu
sonuçsuzluk yordu onu
beklentilerine ulaşma hevesi
bir mucizenin aşkını göreceği temennisine dönüşmüştü
ve aldıklarını yenileriyle değiştireceği saplantısında
köle etti beni
yalnızlığın elindeki tek netice olması mı
onu bu hezeyana sürükledi
bu durmak için yeterli bir sebep miydi
olması gereken yerde olamayışının korkulu düşleri
sarıyor bedenini
masumiyet yumuşaktır biliyor
acımak hissetmek dokunmak tutmak
o sadece güvenmek istiyordu
yaşamak
hatırladıklarımız dı
hüzünlüsü mutlusu
heyecanın
kainatsal enerjisini bir çırpıda yaşadığımız anlarda kaldı yasamak
olmuş bitmişti nice olan biten gibi
tiryakiliğinden sari saman rengi nişanlar bıraktı
beklerken hatırladıklarımızdı
yaşamak
noktalı halleriyle bıraktı
tarih atılması gereken boşluklarını
o hiç rakamla doldurulması gereken boşluklarına dokunmadı
sayılarla dizilemezdi okunan kitaplar raflara
'doğum ani
ölüm bekleyişinin başlaması demekti'
kronolojik bir ölümle sonlanmamalıydı hayat
öğrenmek ezberlemek olmamalıydı
aynısını yaşayacaksa sıradakiler de
neden sıradaydılar ki
neyin sırasına girmişler
bu suskun bekleyişin amacı ne
sorumluluklarından mı kaçıyorsun yoksa
onlarsız erilemezdi
bunu da sen söylemiştin bana
bu amansız bekleyişte, etkisiz kalmak istemenin sebebi neden
boyun eğmek mi yoksa son hamlen
inanamam
ruhunum ben senin
ben aldanmış olamam
uyanmalısın
bu tarifsiz boşluktan kurtarmalısın beni
hiç bir saniye kaçırılacak kadar değersiz değildi senin için
uçurtmanın ipinin koptuğu o güne tekrar gidebilir misin
yalpalayarak uzaklaşıyordu
kuşu kafesinden göklere bağışlamak gibi
özgür ama kanaatkardı uçurtma
simdi sende öyle misin
kalkmalısın bu derin uykudan
ellerinden kaymak üzere dünya
gözlerini açmalısın artik
durdurma hayallerini
dünyanın ipinin kopmaması için
senin hayallerin lazım
bil ki senin o kazanılmış hassasiyetine ihtiyacı var
yoksa oda yalpalayarak
uzaklaşacak
düşünceye ayaklar eşlik ederse
dünyada kuytuda kalmış tek bir köşe kalmazmış
durdurma adımlarını
yürümen lazım
sonlandırılacak kötülükler bu kadar çokken
sonlanmaman lazım bana göre
tuzağa gerek yok derdin
sinsi fakların şaşkın ördekleri gibi
onlar yakalanmadan önce kelebeklerdi
amaç için hediyeler lazımdı derdin
yaşatmak için de kıtlığı tüketmek
bolluk için emek sarf etmek lazımdı sana göre
ve ardından inanca pamuk şekerleri
her çocuğa bir tane
minnettardın şükürler teşekkürler ederdin
her aldığını bir başkasına vermek hevesiyle
saklarken koynundaki gizli çekmeceye
felsefenin ve sözün
adım adım arşınladığın bu yolda
ve en sonunda vardığın bu noktada
anladın ki
sadece mola yerlerinde
kesintili telefon görüşmelerinin
söylenmesi gereken bir kaç şefkat cümlesi için
tamamlayıcı olduğunu
bu suskunluk için sebebin mi oldu
ve
beklemenin ömrü kısalttığı kanısından kurtulamadığın için mi
hep beklerken acı çekti yüreğin
şimdi olduğu gibi
yapamadıkların senin suçun muydu
belki de unuttukların arasında kalmıştı cevap veremediklerin
sen göz ardı edilmişlerin
ya da ön yargıya yenik düşmüş sahipsiz cennetlerin
varlığından haberin olmadığı için
acı çekiyor olabilirsin
bu damla gökten inmedi aşağıya
kandıramazsın beni
sancını gizliyorsun şimdi
aynen gözyaşlarını gizlediğin gibi
içindeki dünya yabancılaşırken git gide
bu senin
bilindik sessiz ölüm halin
biliyorum hiç bakmazdın aynaya
biliyordun okunabildiğini bütün çizgilerin
adı konmamış bir kum tanesi yokmuş bu dünyada
onu da sen söyledin bana
bildiğin için fikri vücudun sokaklarda şimdi
dileniyorsun
anlamlaştıramadıklarını soruyorsun
bir muhattab arıyorsun kendine
göz altının söz altında eridiği
bu yasam üstü denilen süzgecin
sen şimdi
en acıtan köşesinde
o şimdi
sebebini bilmediği uykusunun teslimiyetinde
ama hala telaşlı
kabus rüya ve ya bilinçaltı
hiç bir soyut beyinsel kredi
ödemeye yetmiyor bu sabrın esaretinden
onu kurtarmaya
ve özlemlerinle suladığın
bu uçsuz bucaksız kainat
bakar mısın hayallerinle kurduğun hikayene
nerden nereye
onlarca papatya demeti lazım sana
bir an önce kalkıp toplamaya başlamalısın
savaşın direnişsiz hali bu
işgal edilen bir paylaşım alanı yok
sen papatya dağıtıyorsun
hayallerin
gör de bak nasıl değiştirebiliyor sonuçları
oyun oynuyor çocuklar
saflar
onursuzluğun kol gezdiği bu memleket birikintilerinde
onur'un
geleceklerinin efsanesi olacağının beklentisinde
çarpıyor serçe yürekleri
cıvıl cıvıllar
saklanmak için onlar ebeyi bekliyor
çabuk ol
daha önce papatyalar
...
özrünü iade ettim o na
O anda çiçekçinin önünden geçtiğini anladı ve bu bir tesadüf olamazdı. Milli piyangodan kaybettiği aşkı çıkmış gibi sevindi.
Aklında oluşturduğu o kocaman papatya tarlası kırmızı güllerle dolu vermişti.
Kapıyı usulca açtı
İyi akşamlar dedi
İlk okul öğretmenine benzettiği o yaşlı tatlı kadın içinde hala sımsıcak olduğunu hatırlatırcasına
-buyrun, dedi
Cevap verdi, bütün mütevaziliğini koyarak ortaya
Size bir demet kırmızı gül hediye edebilir miyim? Dedi.
kullandın kabiliyetini unutmadın
hep öyle yaşadın
biliyordum
ben
tutkusuz bir bedenin ruhu, olamazdım