Saat Biri Beş Geçe

Bir kalem yuvarlanıyor masanın üstünde, aşağı düşmeye korkarmış gibi bir manevra yapıyor ve son anda kurtuluyor düşmekten... Sahibini kızdırmaktan mı korkuyor yoksa aşağıya ses gideceği için midir bilinmez. Kırmızı kalem ya, gözü hemen takılıyor kırmızı ışıklara, o ışıkların gösterişli bir şekilde yayılan hızmalarına... ki bizim kalem bilmiyor ışığın dalga şeklinde yayıldığına... bizim kalem kitap okumamış, bizim kalem öğrenmemiş, bizim kalem cahil... Hep deftere yazmış, hep sonraya bırakmış, bakkal defterine dönen hayatını büyük marketlerin kasaları yutup almış. Ne yapsın , en iyi bildiği ve en kötü şeyi yapmış o üzüntüyle; Kalemtraşa '' açılmış '' ! Faili bulunamadı; halen aranıyor.

Saat Biri Beş Geçe...

Bir çocuk ve kafasındaki şapka, bir ileri bir geri sallanıyor. Büyük ihtimalle
şu an babasının sırtından inme gibi bir fikri yok; olsa zaten ağlardı ya... Ama diyorum ki şu rüzgarlı denizin
ortasındaki geminin içinde bulunan şapkalı çocuk, keşke iyi taksaydı da şapkasını uçmasaydı ya! Aşırı ilgisizliğin sınırlarına tırmandığı insanın bu çağında- ki bu çocukluk-; -ve geçerli nesne olan- ters ilgisizlik kavramı olaylara bakışlarda farklı bir renk oluşumuna neden olmuyor da değil...

Saat Biri Beş Geçe...

Biri geçiyor gözlerimin önünden, ulaşamıyor artık gözlerim ona ve onun hızına... Halbuki buralarda da artık var Superonline ?

Birisi demişti de bana, sen bilmez-tanımazsın söylesem de kim olduğunu sana; ''Sürekli en üstü aramak, en yeniyi aramak, en tepeyi zorlamak, mükemmele ulaşmak duygusu güzeldir. Ama bunu herkes yapamaz, ki bunu '' herkes '' kelimesiyle bile görebilmek mümkün; bir önceki cümlede geçen '' herkes'' olan sözcükle... O zaman sana kalan da şu;



Saat Biri Beş Geçtiği vakit, bil ki artık o ve onların dışında herkes olabilir önünden geçen.

20 Mayıs 2011 1-2 dakika 5 denemesi var.
Yorumlar