Saçları Siyah'a Çalan Çocuk

"Kollarını bağdaştırmış cümlelere,
Kent yağmurlarında ıslanmayanlara,
Biraz da bana..."

"Düşünce gücüne hapsedilmiş az renkli, kırmızıya yakın ama asla kırmızı gibi görünmeyen ve belki de gri tonlarında; çocukluğu, ve asla büyümemiş yanları bir adamın. Bir piyanodan taşmak olan çığlığına eşlik ediyor bir gece. Saat 10 var 12'ye... Bir günden kopmak üzere ve dünsüzlüğünden kalan mutluluklarını taşıyor, yarınsızlığına. Ve aynı bir güne uyanacak göz kapakları. Oysa u/mut-luluk yüklü bir gündü sadece beklediği, geç kalanların yetişmesi için... O şiir de ki gibi 'çok sevdiği yağmur' vardı dışarıda. Ve eksik yanları yanında. Saçları bir türlü siyaha çalmayan, çocuk. Başına hiçbir zaman değmeyecek olan bir babanın eli. Şimdi oturmuş eski bir koltuğa, küllüğünde hiç nefeslenmediği sigarası. Ve parmaklarını dokunduruyor göğsünde ki kesiklere. Saçları siyaha çalmayan çocuk. Gözyaşların hep içine mi akardı senin?"

Atlı karıncalara binme yaşının çoktan geçtiği bir hayatta bu nefes alışverişlerim. Koltuk altına ekmek yerine sıkıştırılmış acılarım var. Umutsuzluklarımı, hep kitap aralarında saklamaya çalıştım onca zaman. Evet; Gelenlerin mutluluk nasiplenip gittiği bir hayatta bu nefes alışverişlerim. Kaldırımın üzerinde ki ezilmiş sigara izmariti gibiyim. Ve an be an, bir çöpçünün süpürgesinden taşınmayı bekliyorum, bir sokak dilencisinin dudaklarına. Yanlış hayatlara doğmadık oysa ve kader dediğimiz çizgiyi biz çiziyorduk aslında arnavut kaldırımlı yollara. Şah damarı kesilmiş cümlelerle nefes almaya çalışıyorum. Annesinin yüzü gülmediği bir çocuk olabilmek ve yüzünü güldürmekten çok, aynada bile kendinden korkan adam haline getirdiler yüz mimiklerimi. Çıkarı olmayan kim var ki, sağım da. Solumdan faydalanmaya çalışanlara, ne desem fayda etmeyecek. Hep utanılmadan anlatılır ya 'bir varmış, bir yokmuş' diye; çocukluğumun sessiz masalları gibi şimdi her şey. Yani anlatılmamak üzere uydurulmuş ve giriş cümlesinden sonra, gelişmeye uğramayacak ve son'a kalan bitişler.

Her şey mi bitişine rast gelir bir ömrün. Ölüm hariç. Sadece film repliklerin de geçen aşklar. İnsanların yüzünden yakaladığım telaşları, kendimden sıyırıları çok zaman geçti. Nefes almaya çalışmak bir insan için. Sonrasına sığdırılmış, yarım güzden fazla. Belki de hiç bahara uğramayacak ve kış gibi sağnak geçecek yağmurlara yaslayacağım saçlarımı. Siyaha çalmayan saçlarımı. Ama dışarıdan bakılınca öyle gözükmüyordu ki bu hayat. Aslında en tekil yalnızım. Kalabalıklaştığım zaman kendimden geçiyorum. Asıl benliğimi buluyorum ve tam orada işte. 'Nerede' sorusunun duyulduğu anda, tekil yalnızlık, gelip evde ki misafiri kovmuyor. Yanlış biliyorsunuz. Ev boş kalmasın diye, bekçilik yapıyor. Ve tamirini yapıyor kırılan her şeyin. İşte tam da böyle bi' şeydi; nefes aldığım anda, düz bir bayırı koşarak çıkarken, soluksuz kalışlarım.

Kimseye ne oldu demeyeceğim. Biliyorum çünkü, çocukluğumun tekrar tekrar dövülerek banyoya kapatıldığını. Oysa yüzüme değmemişti asla bir tokatın sesi, yaralayanların dışında. Ve güne günaydın diyebilmek için şimdi tüm uykusuz gecelerim. Ve dediğim gibi ;'Sustuğumuz vakitler de uyurduk hep. Şimdi uyumadığımız vakitler de susuyoruz.'

Saçları siyaha çalmayan bir çocuktu o. Ve göz yaşları sadece içine akardı.


Özgür Havuz (Gri) // Hikaye hep, başladığı gibi biter. Aşk'ı taşıyamayanlara, sevmenin sadece seviyorum demek olduğuna, inanan ve inanmaya çalışan insanlara teşekkürler...

20 Haziran 2011 3-4 dakika 25 denemesi var.
Yorumlar