Saçlarımdan Kırılıyorum
Saçlarımdan kırılıyorum,
Gözlerinden uzaklaşırken.
Saçlarımdan asılıyorum Kız kulesine,
Yetişemediğim yere kadar.
Kelebek kanadındaydı mutluluk, bir çırpışlık canı vardı, uçup gitmesi an meselesi. Tamamını toplasak kelebek ömrü doğumdan ölüme kadar toplasan mutluluğu bir kelebek ömrü kadar.
Annemden kalan hüznü yaşıyorum, babama ait yaşanmamış duyguları saklıyorum en içimde. Belki de hiç çıkamayacak yerde, çıkamayacak kadar uzaklarda. Bazen içimizdekiler de uzaktır bize. Akşamüstleri mahalleye düşen, güneşin batmak üzere geçerken uğramış gibi hali, misafir gibi, giriyor penceremden içeri. Saçlarımın kırıklarını aydınlatır, ben saklamaya çalışırken. Daha bir belirginleşiyor. Kırıklarım bir kez daha açığa çıkıyor, hazırlıksız yakalanmışım gibi. Hazırlanamam ki buna hiçbir zaman.
Batan güneşle birlikte kayıp gidebilirsem bu denizden, belki söner yüreğimin ateşi, belki savrulur külleri denizden geçerken. Biraz mavi oluruz belki gri küllerimize bakmadan. Griliğimizi unuturuz belki yok olduktan sonra. Kim bilir belki bir deniz kenarında masmavi doğarız yine bu dünya'ya.
Bu kadar kırıkların içinde hala umut biter mi?
Geceler ikiye bölünüyor her gece. Yarısında hiç uyumuyorum bana ait olan zamanı kendime saklayıp, uykusuz ve ayağıma batan kırık saçlarla geçiriyorum. Diğer yarısı da her kiminse ona bırakıp gidiyorum sabahın en erken saatine. Saçlarımı ikiye bölemiyorum, bölünmeyecek kadar kırık, tutulmayacak kadar kısa. Bazen saçlarım yok gibi geliyor, güneşin vurduğu akşamüstlerindeki, ortaya çıkan kırıklarımdan olabilir. Saçlarım yokken yokmuşum gibi geliyor, hiç gelmemişim, hiç ben olmamışım gibi.
Ben; ne kadar ben olabildim düşünüyorum...
İstediğim kadar ben olmaya çalışayım, herkes istediği kişiyi görüyor, genelde hep başkası oluyorum. Ya tanıyamıyoruz kendimizi ya da karşımızdakini. Herkes görmek istediğini görüyor, dilediği kadar baksa da.
İçim; içimden geçerken, sen aklıma düşerken, en çok içimden özlüyorum kırılmayan saçlarımı. Özlemi en suskun, en karanlık yerime saklıyorum. Hala en derinlerden seviyorum seni, saçlarım kırılırken.
Bir roman yazıyorum geceleri, tam ortasından bölüyorum kitabı, her iki kapağı kırıklarla dolu. Sayfa aralarında kırık saç telleri, kahramanından düşen. Gecenin iki tarafı da keskin bir bıçak gibi, geriye de gidilmiyor ileriye de. Sabahlasak batacak, beklesek acıtacak.
Saç kırıkları her yerde,
Kırıklar saplandı.
Sokaklar söndürülmüş ışıklarla dolu, evsiz pencereler, yüreksiz insanlar. Gökyüzü; evsiz gezegenler, pırıltısını kaybetmiş ya da görüntüsü buharlanmış yıldızlarla dolu. Penceremden davetsizce sızan ışık, yoldan geçen araba kornası, benliğimi hatırlatırken, hemen ertesinde saçlarımdaki kırıkları batırıyor yüzüme.
Yüzüm gözlerinsiz daha çok acıyor.
Issız yollar daha çok hatırlatıyor el ele dolaştığımız caddeleri.
Özentisini kaybetmiş gün doğuyor her sabah, doğmasa da olacak sanki. Gelmesek de olur gibi, fark etmeyen bir şey gibi. Bir yerlerde günün doğuşunu büyük bir merakla beklerken insanlar, biz geceyi bekliyoruz en çok. Kırıklarımız daha az belli olsun diye. Gece merhem gibi çoğu zaman, her şeyi örter.
Bir de şu ıssız sokaklar olmasa,
Yanıp sönen ışıklar olmasa,
Evsiz insanlar,
İnsansız evler olmasa,
Sensiz sokaklar hiç olmasa.
Gece hep örter, tüm kırıkları, ıssız ve sensiz sokakları, ışıksız evleri...
On Bir Temmuz İki Bin On İki 13 00
Güzel cümleler.. güzel duygular...içindeni kırıklar geçen bir metin..saç kırıkları olsun hayatında, cam kırıkları da...hayal kırıklıkları olmasın... hiç kırılmasın hayatın.
Yazı oldukça içli. Biraz da temaya yaklaşmak, ondan kopmamak lazım..
tebrik ediyorum sevgili nevin..
nicelerine..