Saçmala/mala/r
Bu başlığı niye attım, biraz saçma şeylerden bahsetmek için. Biraz da ortalığa saçmak için içimdekileri. Hayatımın bazen saçma sapan olduğunu hissediyorum. Bu zannetmekten daha kuvvetli bir duygu, saçma sapan şeyler yapmak durumunda kalıyoruz bazen.
Bazen elime bir mala alıp her şeyi düzeltmek istiyorum. Biliyorum bu imkansız, ama düşünüyorum. Düzelecek şeylere ne mala yeter ne de zaman.
Akşamları beş dakikada duş alıp, yirmi dakika yerleri temizlemek gibi saçmalıklarım var. Suya taş atmak yerine teklemeyip kaçmak geliyor içimden. Tüm zamanları birbirine eklemek istiyorum, iplerin birbirine bağlanması gibi düğümlemek istiyorum geceyi gündüze, karanlığın ardından doğan sabah güneşinin ışığı yetmiyor sanırım. Kendim birleştirmek istiyorum karanlıkla aydınlığı.
Dünyanın en sonuna geçip, arkasında itmek istiyorum, nereye gittiğini bilmeden, bir çocuğun elindeki bilye gibi yuvarlamak istiyorum hayatı. Komik başlayıp da duygulu devam eden yazılarıma bazen son vermek istiyorum, biliyorum çenem dursa elim durmaz benim.
Gerçekleşmesini dilediğim kadar güzel rüyalar göremiyorum bir de. Sanırım görüş alanım kapalı ya da zihnim. Ya da aklımın dibi tıkalı bir tıpa ile. Neden her şeyi inşaat malzemeleri ile anlatma ihtiyacı duyuyorum?!... Çünkü son zamanlarda inşaatlar çoğaldı, her yerde bir gürültü, bir çekiç gücünün sesi, bir çivinin boşluğa gömülüşündeki sessizlik dolduruyor kulaklarımızı daha da fazlası, beton dökme arabaları. Sanırım oturmak için yapmaya çalıştığımız evlerin malzemeleri içimize işledi artık. Her yerde inşaatlar var ve biz sığamadığımız evlerde yaşıyoruz, yaşamaya çalışıyoruz. Öldükten sonra bu evlerin hiç birisi olmayacak ve biz iki metrelik bir alana sığmaya çalışacağız, bunu hissetmeyeceğiz bile belki. Hala daha büyük evlerimiz olsun diye uğraşıyoruz, doymuyoruz. Biz sığsak küçük evlere, eşyalarımız sığmıyor.
Musluk akıtıyor, hep akıtıyor, ne yapsan akıtıyor. Banyonun yerleri hep ıslak, bana kalsa öylece bırakırım her şeyi, ama silinmesi gerekiyormuş, kuru olması gerekiyormuş. Kim koyduysa bu kuralı...
Hayatımız inşaat alanı ve onarmaya yetebilecek bir güç, bir usta yok kendimizden başka. Kendimiz de onarmakla geçiriyoruz tüm zamanımızı. Yüzlerce saçma şey oluyor ve biz sadece oturup seyrediyoruz.
Çakıl taşları takılıyor gözlerime, onları seviyorum hiçbir zaman hesaplayamadığım köşeleriyle birlikte, birbirlerine benzemeyen soğuk yüzlerine rağmen. Tüm sivrilikleriyle birlikte, belki bazen birbirlerini kesiyorlardır. Kesilse taşlar kumdan olur herhalde kanları. Kimine göre kırmızıyken kanın rengi kimine göre siyah. Kim karar verebilir ki buna? Renklerin adını kim koymuş? Siyah belki karanlık bir renk değildir bir yerlerde, belki kırmızının adı başka bir renkte saklıdır.
Küçükken bulduğumuz su birikintisine atar, çamurlu ve bulanık suyun havaya saçılmasına sonra da birkaç kirli damlanın üzerimize sıçramasından zevk alıyorduk. Şimdilerde çakıl taşlarını yiyorum, aslında içi çikolata dışı çakıl taşı görüntülü.
Saçmalar; oraya buraya savurmak istiyorum beynimden geçen tüm saçmalıkları, ama buna gücüm yetmez, yani yazmaya. Aklımdan geçenleri, bazen hemen o anda geçip aklımdan sonra kayboluyor aynı hızla. Bir var bir yok bazen düşünceler. Ne kadar uzun yaşasak da hala anlamını çözemediğimiz şeyler var bu yeryüzünde.
Belki başka bir isim bulamadığım için böyle adlandırdım bu yazıyı, ama bence yakıştı da, saçmalamayı sevdiğim kadar seviyorum yaşamayı.
Devam edecek saçmalar ve saçmalıklar
İstemesek de ediyor!
On Bir Mart İki Bin On Üç 18 00