Salkım Salkım Mutluluk

Bir çocuğun üzüm gözlerindeki salkım salkım mutluluğu görüp, kızdım kendime bu gün...
Yaşama bir asma dalından bakmayalı ne çok olmuş oysa... Annemin dizlerine koyup başımı, o evcil masumiyete teslim olmayalı mesela. Anlamsızca, vara yoğa gülmelerde yorulmayalı. Ve ocaktaki sütün kaymağını habersizce aşırmayalı... Uyurken masal dinlemeye ihtiyaç duymayalı ne çok olmuş oysa.

Büyümek dediğimiz bu olsa gerek. Ergenlik zamanlarında dualarımızın ilk sırasındaydı bir an önce büyüme telaşı. Nereden bilir ki insan; büyüdükçe, renkli bilyelerinin, toprak kokan suratının ve bir sabah ezanı kutsallığına eş oyun zamanlarının siyah beyaz bir düşe teslim olduğunu. Ve her yeni gün, yüz çizgilerinde yarattığı o hazin tablonun yüreğine verdiği sızıyı nasıl tahmin edebilir ki?

Ben de bu kadarını beklemiyordum; doğrusu bu ya !
Bu kadar yalnız ve ıssız bir ben'le karşılaşacağımı bir gün...

Büyümeyi onca isterken; şimdi ise tuhaf bir geç kalmışlık hissiyle yaşamın peşinde koşuşturmaya başladım. Kim kovalıyor? Neden ve nereye bu kaçış? Bilmediğim gibi düşünmek bile istememecesine koşuyorum... Sanki nedenini düşünmek için dursam, bir daha hareket edemeyecekmişim gibi.

Büyüdüm!

Sanırım hayallerim de büyümüş benimle. Bir elma şekerinin cazibesine kapılıp,bir pamuk helvanın pembesinde sevinemez olmuşum. Salıncaklar artık içimi hoplatmaz, sarı saçlı bebeğime annemi şikayet edemez olmuşum.

Bir çocuğun üzüm gözlerindeki salkım salkım mutluluğu görüp ,kızdım kendime bu gün...

Yaşama bir asma dalından bakmayalı ne çok olmuş oysa... Gök gürültüsünden korkmayalı ve gün ortası açlığımda elimdeki bir somun ekmeği arkadaşımla paylaşıp, karşılıklı doymayalı mesela...

Her akşam bir yeri kanardı dizlerimin. Sokakta akşam karanlığına dek top peşinde koşturur ve akşam ezanında her kapıdan bir ses, bizleri birer birer evlerimize çağırırdı. Öyle tatlı gelirdi ki; anneme' geliyorum' deyip, akşamdan beş dakika daha çalabilme heyecanı. Dizlerimdeki sıyrıklar kanar, ben acısını duymazdım bile...
Düşe kalka mutlu olmayı başarmak sadece çocukluğumuza mı özgü?
Ve sadece çocuklukta mı yaşanır; cesaretin, özverinin, karşılıksız sevginin tümü?

Büyümek, aslında yaşam arenasında en büyük yenilgisi insanın. Kazandığını zannettiği yerden koca bir kara delikle burun buruna kalışı belki. Ve tehlikeli oyuncaklara tutunup, adına yaşam mücadelesi dediğimiz o kandırmacada tükenmesi gibi...
Bir somun ekmek ve bir pantolonun kırmızısında bulmayalı mutluluğu ne çok olmuş oysa... Gözyaşlarımla inatlaşmadan, kimin ne düşüneceğini umursamaksızın özgürce koyuvermeyeli hüznümü yanaklarıma; o müthiş huzurla dalıvermeyeli uykulara ve kendimi hapsedeli kadınlığın bu sahte ışıklarına... Ne çok zaman olmuş...

Yine de; onca zamana ve bunca büyümüşlüğe rağmen bir şey kaldı bende çocukluğumdan ...
Kimseye söylemesem de; hala korkarım karanlıktan ve karanlıkta uyumaya çalışmaktan!!!

29 Ağustos 2009 2-3 dakika 24 denemesi var.
Yorumlar