Saman Kağıtlı Defterim

30 Ocak 1996
SAMAN KAĞITLI DEFTERİM

Hey gidi yirmi dallı
Sarı yapraklı defterim
A yı, B yi... 29 harfi
Çizgilerin eğrisini doğrusunu
Seni karalaya karalaya öğrendim
Parmaklarımdı silgim!
Seni karalayıp incittiğime bakma
O kadar çok seviyordum ki
Yağmurda yaşta
Zarar görmeyesin diye
O tek kara gömleğimin altında
Hep koynumda taşıdım seni

Kayısı balından tutkal yapıp
Çimento kağıdıyla kapladığım gün
.....Tektendin Mektepte
Ve ilk pekiyi mi seninle aldım
Söylenenleri yaptım
Denilenleri yazdım hep!

Ne diyorsun
Ne yazsaydım yani?

İçinde gezinen bitimizi
İşimizi aşımızı paylaştığımız
................İtimizi mi?
Yolsuz yolaksız taşlı tarlalarda
Dağda bayırda
Çetin kayalıklarda kıstırılmış
Çulsuz, gemsiz çırılçıplak
Ağzı köpürtülenece kovdurduğumuz
..........................Atımızı mı?

Hırçın karlı sel sularında
Elimize urgan yapıp da
Karşıdan karşıya
Öküz kuyruğunda
Geçmelerimizi mi?

Hastalıkta sahrilikte
İyi günde kötü günde
Yüklerimizin her çeşidini
Düzde bayırda
Kar kış, yaş yağmurda
Ağısız dilsiz
Sırtında değnek sopamız
Naşımızı bile taşıyan
Eşeklerimizi mi?

Günlerce gelip uğraştığımız
Her yola baş koyarak çıktığımız
Noru kayasının yuvasında
Çilli milli
Avucumuza sığdıramadığımız
Bir çift yumurtanın
Kayıp gittiğini mi elimizden?

Ve saatlerce tırmandığımız
Kayanın tepesinden
Ağzı bağlı çuval gibi
Yumurtanın peşinden
Saniyeler içinde indiğimizi mi birden?

Yumurtaların sarısı kaya başlarında
Kabukları altımızda
Eksilen o inci kuzu dişlerimizin
Kanadığını mı ağzımızda?

Göz görmez
Kol kırmaşmaz olur
Başucumuzda bocu
Öldüler mi diye
Çeniler durur!

İsmimiz artık
Eksik uzvumuz olur
Ya kör, ya topal, ya çolak
Ölmemişizya sen ona bak!

Ne yani
İtlerin en büyük dostumuz
Olduğunu mu yazaydım?

Ayının mağarada
Evcilik oynarken
Bangır bangır bağırdığımız
İçi dolu şeytan sandığımız
O ekolaşan sesimizi mi?

Kurt deliğinde kışın
Ateşler yakıp ısındığımızı mı?

Üç beş tavşan derisi cansız
Bir çok kınalı keklik gagası bedensiz
Yılanların henüz sıcak leşleri arasında ki
Tiftikten örülmüş, eldiven kamalak
Nakış nakış çoban tuzluğu, dolağı
Kartalın yuvasından çaldığımızı mı?

Mart nisan ayında
Azgın kar sularında
Don gömlek yalınayak
Köyümüzün balık çıkmazında
Dişler zangır zangır
Cemek cemek; bir daha bir daha
Vurdum diye bangır bangır bağırdığımız
Kan içinde kalmış balıklarımızı mı?

Öküzle çüte koşulan
Analarımızı mı?

Parayı bastırana satılan
Bacılarımızı mı?

Neyse ben kısa keseyim
Bütün bunları yazanlarda oldu
Pekiyi ne oldu?

En son o bilinenlerce
O kitaplar yaktırıldı
O yazarlar kanla susturuldu
Okuyanlarsa prangalara vurduruldu
Görüyorsunya güzelim
Doğa korkusu değil
Bizim korkumuz
Jandarma korkusu!

Ne söyleyeyim daha
Ne köylerimiz köye
Ne şehirlerimiz şehre benziyor
Hiç birisini sevip yaşatamadığımız
O hayvanlarımızı
Parlak ve renkli resimlerden
Tanımaya çalışırken
Doğamızdan koparılışımızın acısı
Yüreğimizde kor kor yanıyor!

Bak ne analarımız
Ne bacılarımız
Huzur içinde
Her şehrin varoşlarında
Kendi yarattığımız canavar
Gecekondularda işsiz ekmeksiz
Ne varsa her şeyimiz
Sersefil biçimde....

Şimdilik en dengelisi
Trafik canavarı
Ayrım yapmıyor pek
Zengini fakiri

Emekçinin alın teri emeğiyle
İMF'nin desteğiyle
Beslenip büyütülen
Enflasyon canavarı
Tabuta soktu işçi sınıfını!

Ah şu bana neciliğimiz
Korkumuza sığınak olmasa
Sanatçıları aydınları
Yaktırtacak kadar
Semt semt köy köy
Yıktırtıp yaktırtıp boşalttırarak
Günde birkaç kişi kaybedilerek
Büyütülen terörü
Kendimizden uzak saymasaydık
Belki de daha hoş şeyler yazardım sana
Saman kağıtlı sarı defterim!

27 Ekim 2010 3-4 dakika 7 denemesi var.
Yorumlar