Sana Sensizliği Anlatmak
Söylenecek ne var diye başlamayacağım bu sefer söze. Hayatımda neleri etkilediğini de anlatmayabilirim belki. Yalnızca kendimi bir şeyler yazmaya, seni düşünmeye, sensiz hiçbir günümü geçirmemeye mecbur hissediyorum. Çünkü benden her dakika bir sitem beklediğini bildikçe, sana daha da yakın hissediyorum kendimi. Sevdiğin, düşündüğün, bana dair her şeyi unutup unutmadığın kanısında hala muammadayım. Sen hayatımdayken de bu böyleydi; en ufak bir sözünü anlamak için ya da her sözünün ardında bana o anlamın dışında başka şeyler de fısıldadığını aradığım zamanların kayıplarını telafi etmek için hep yorulurdum. Olmadık davranışlarından ötürü sana kızmadıysam, seni suçlu bulmadıysam veya çıkışmadıysam aramızdaki bağ kopmasın diye, hepsi sevgimdendir.
Gerçekten kalemi elime almadan öyle çok şey dolandı durdu ki kafamda, o kadar çok yazacak şey vardı ki, telaffuzda zorluk çekeceğimi, yazmadan önce ellerime güç toplayamayacağımı düşünüyordum. Sahiden de sevgiliye ithaf etmek çok zormuş. İçimdeki duyguların hiçbirini istediğim gibi dökemiyorum kağıda bir türlü. Belki de fazlalıktır tüm bunlar; yazmak delilikten ötürü bir cesaret gösterisidir sadece. Ama o da değil. Hissettiğim yalnızca sensizlik, hepsi bu. Bütün duygularım bu hissettiğimde yatıyor; bütün sitemim, kendi kendimi teselli amaçlı kullandığım yöntemlerim, sevgimi melankolik halimle her an türlü türlü çeşitlemelerle bedenime boydan boya sürüp sürüştürdüğümdeki çılgınlıklarım, hepsi sensizlikten ileri geliyor. Bunun ne kadar bilincindesin ya da beni belleğinde ne türlü barındırıyorsun bilmiyorum ama, artık ruhumun her noktası yavaş yavaş eksilmeye başladı; her bir saniye çürüğe çıkıyor adımlarım.
Sersemim, gurursuzum, halsizim, her bir an ağlamaklıyım. Ne denli anlayacaksın beni, işte bundan korkuyorum. Artık beni temelli silmiş olmandan çok korkuyorum. Halbuki sormak isterdim hayatında nelerin değiştiğini, kalbinde ne sarsıntılar yaşandığını, ellerini, aklını kimin karıştırdığını, kime dokunduğunu, kime onu sevdiğini söylediğini.. Sanırım resmen seni özlediğimin, hem de bir çocuğun annesinin merhametinden yoksun olarak yaşadığı hayatında, içinde barınan eksikliği, o özlem duygusuyla tamamlamaya çalışan bir yetişkin gibi, çok özlediğimin bir belgesidir bu.
Cümlelerimi toparlayamıyorum işte bir türlü, söyleceklerimi tam anlamıyla anlatamıyorum sana. Sana sensizliği nasıl açıklayabilir, nasıl tarif edebilirim, bilemiyorum. Hani bir çölde kalmış canlının suya hasretliği gibi, merhamet eksikliği gibi, ruhuma dokunmayan, uzak duran güzel bir duygu gibi, açılamayan bir geminin karalığı gibi, öyle işte; yokluğunun izahını nasıl yapayım ki sana, aklında bir parça bana dair fikir varsa coşturayım, ortaya çıkarayım?
Geri dönmeyeceğini biliyorum. Ne de olsa zamanla unutursun olan bitenleri. Peki, sustur içinde kopan fırtınayı, deli gibi akan kanında dolaşan aşkını, beni; sustur susturabilirsen.. Ben arkandayım, önündeyim, yanı başındayım her zaman. Klasikleşmiş bir cümle daha kuracağım sana, kabul edersen; sensiz tüm şarkılar yavan, hiçbir duygu canlı değil, doğadaki her renk mat. Tamam, kalbine dokunmayı bırakacağım artık. Bu son sözlerim, bu son yakarışlarım. İster bir aşk hitabı say bütün bunları, ister şimdiye kadar sana hiç sitem etmeyen sevgilinin son bir feryadı.. Senin düşündüğün her şey makbuldür nasılsa, ruhumdan hiçbir sual etmeden geçer senin varlığına dair bütün olmuşlar, olacaklar.. Ne sayarsan say işte, yazdım yine bir yığın sensizlik kokan cümle. Ne düşündürürse düşündürsün bu cümleler sana, ne hissettirirse ona göre önlem alırsın sen nasılsa..
Bilirim, akıllısındır, hayata hiçbir zaman yenik düşmezsin, işte zaten bu yüzden kalbine aşkı sokamadın hiçbir zaman, ben de öylesine bir sızıydım kalbin için, sadece ufak bir kırıntı gibi yaşıyordum kalbinde. Olsun, öyle de yaşamayı beceriyordum ben; ağlamazdım senleyken, kıyıdan köşeden nasibimi alırdım aşktan, sana yakın olmanın sarhoşluğundan yaşadığımız her duygunun ancak az sonra farkına varabilirdim. Kaçamak ruhunda tek başıma yaşamaya çalıştığım için senden özür dilerim. Fazla meşguliyet verdim aklına, fazlaca karıştırdım düşüncelerini, kalbini az da olsa sarabildim kendimkine, yine de pişmanlık varsa en ufak içinde, ya da boşuna yaşadığın için kendini sıuçlu buluyorsan, boşuna üzülme. Tüm suçlarını, senin yapmaktan ötürü kendi kendine kızdığın her davranışını ben üstlenmeye razıyım. Gezemediğimiz Paris sokaklarındaysa eğer aklın fazla yorulma, ben yeterince düşündüm, kurdum hayalini geleceğimizin. Eyfel'e çıktığımızda öyle mutluyduk ki, o anın içine kendimi hapsedebilseydim eğer bu mutluluğu ölümsüzleştirecektim.
Neyse, feryad figan etmek değildi niyetim, yine de haddimi aşmayacağım, senin vicdanını sızlatmayacağım. Sadece son kez sana, sensizliği anlatmayı denedim, hepsi bu..
24 HAZİRAN 2012