Sanatımın Katilleri

Dünyanın en eski mesleğinden bir sonra ki meslektir ticaret. Anadolu ticaret meslek lisesine başlamıştım ve bütün bir yıl hazırlık sınıfı adı altında bütün derslerimizin adı İngilizceydi. Sonradaki sene başlamıştık ticareti öğrenmeye. Derslerden birisi daktilo, kendim gibi ellerimde küçük olduğundan bir türlü sert tuşlara sahip daktilo ile kanka olamıyorduk. Birde beni daktilo onarım ve bakım koluna seçmişlerdi bunca olumsuzluğun üstüne. Bozuk bir daktilonun bütün parçalarını sökerken öğrendim neden bu kadar kaba bir araç olduğunu. Sınavlar dakikada yazılan kelime başına verilen notlardan ibaret olduğundan bir türlü bu kaba saba aletten iyi bir not çıkarmayı başaramadım. Nedir sorun diye sormasa öğretmen kahrımdan öleceğim o derece yani. Fazla söze girmeden ellerimi ve daktilonun şeytan kantarının yayı sertliğindeki tuşlarını göstermem yetmişti öğretmenin anlamasına ve demişti.

- Takma kafana birkaç seneye kadar tarih olacak bu alet ve eklemişti yeni okulumuza geçtiğimizde elektronik daktilolarda yazarsın, kutularda çürümezlerse tabi.

Bende o zaman yazarım değimli hocam demiştim, ne hikmetse yazarsın tabi demişti. Bir yazar olacağımı gözlerimden anlamıştı ta o zaman.

Bunun üzerine hiç vakit kaybetmeden yazmaya başlamıştım. İlk şiir defterimi daha o gece doldurup ilk sevgilime özenle imzalayıp vermiştim. Çok beğendi, e tabii beğenecek ki zaten onun için yazılmıştı usta parmaklarımla ve bütün sanatçı ruhumla hem de.

İkinci şiir defterimi ilk sevgilimden ayrıldıktan sonra ikinci sevgilime yazmıştım yine aynı özenle, aynı güzellikle. Çok beğendi... yanağıma kondurduğu kocaman öpücükten biliyorum. Hem bu defter benim için bir başka özeldi, bir isim koymuştum ?Fıstık Yeşili Duvardan İlham' diye.

Üçüncü şiir defterimi yine bir ayrılıktan sonra yeni sevgilim için doldurmuştum, yine bir gecede fıstık yeşili odamın duvarına bakarken. Bu sefer ismi değişik olsun istedim ve ?Sende Sakın Annene Kaptırma! Düşlerimi' diye koyuvermiştim ismini. Oda ilk iki sevgilim gibi annesinin dedektiflik yöntemlerine yakalanmış ve şiirlerimin katili ejderha nefesli sobada son bulmuştu hikayesi. Bir daha mı dedim töbe, ne yazarım nede okurum.

Büyük konuşmuşum kehaneti gerçekleşen daktilo öğretmenimin kehanetini dikkate almayarak. İki roman, 4 şiir kitabı, bir beste, beste demişken dördüncü sevgilimdir kendisi. Adına uysun diye beste yapmıştım bütün sanatçı ruhumla. Tabi ki çok tutulan her beste gibi şarkımı çaldılar. Oysa ne güzel demiştim ?Bas gaza yavrum bas gaza, kim tutar seni bas gaza'
Neyse her hüznün ardından bir sevinç doğar derler ya, doğru demişler gerçektende. Sevinç beşinci sevgilimdir ve ismi gibidir ayrıca kendisi de. Kim demişse biri demiş işte mutluluğun resmini yapamazsın diye. Ben hemen atladım (biraz sazanlıkta vardır bende ayrıca) ben yaparım diye. Bütün hayatı sanatla geçmiş birisi olarak nedir ki dedim bir resim altı üstü ve başladım çizmeye, Sevinç karşımda, kalem elimde, kareli defterimin boş bir sayfası masanın üstünde, yer halka açık bir çay bahçesi. Sanatçı ruhumun en sanatsal darbeleriyle sanatımı icra edivermiştim üç-beş bilemedin on-on beş dakikada. Bitti dediğim an Sevinç'in sevinç nidalarıyla masamız şenlenmişti. İşte mutluluğun resmidir bu dedim göğsümü kabarta, kabarta. Sevinç'ten başkası bu mutluğun resmini göremese de Sevinç anlamıştı, kareli defterimin karelerinin arasına sıkıştırılmış dört köşe halinden.

Bütün sanatsal çalışmalarım sevgililerime adanmışlığından yetenek avcıları adımı duyup beni avlayamamıştı. Nerde bir av varsa ben avcı timsah misali, timsah derken 'Timsah Gözyaşları' adlı bir eserimden bahsetmeden edemedim. Bu çalışmam sekizinci sevgilimden ayrıldığımda kaleme aldığım bir romanımdır. Öylesine duygusal, öylesine etkileyiciydi ki dokuzuncu sevgilimin hayranlığına vesile olmuştu. Haliyle dokuz için birçok kötü tabir denmişliğinden olsa gerek ve beni etkileyen ?kör dokuz' tabiridir, gözlerimi kör etmiş bir vaziyette kalıvermiştim, sanatsal çalışmalarımın sonuna gelmiştim ki

Karaya bağlanmış gemiler gibiyim
Ne fırtına, nede azgın dalgalar
Bir karış bile uzaklaştıramıyor senden beni
Ne lodoslar çıktı oysa güneyden, güneyden
Ne karayeller, ne keşişlemeler
Yinede koparamadı beni senden
Kör dokuz örmüş ağlarını bir kere örümcek timsali
Çırpındıkça dolanıyorum bağlanmışlığıma
Uzuyor, uzuyor ama kopamıyorum senden

05 Nisan 2011 4-5 dakika 16 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (2)
  • 13 yıl önce

    Birol bey hikayenizi okurken aklıma Hürmüz'ü getiripte (Beş te yetmez yedi tane ver ver diyen türküsü)gülümsemekten kendimi alamadım.Ama eminimki dokuzdan sonra gelen on, son sevgiliye yazılmış ya da adanmış bir hayatın romanı olur da siz de mutluluğun resmini çizmekle kalmayıp o resmin içinde yerinizi alırsınız eminim. Kutluyorum kalemini ustalıkla konuşturan yürek sesinizi... ŞEN kalınız.

  • 13 yıl önce

    Teşekkür ederim Şenay Hanım. Güzel dileklerinizin ve temennileriniz gerçekleşmesi mutlu ederdi sanki, ayrıca gülümsetebildiysem eğer ne mutlu bana.

    Sevgi ve saygılarımla, Sizde ŞEN kalınız ama her zaman.