Şansa Yaşıyoruz

Hangi ülkeden, ırktan, milletten olup olmamamız mühim değil. Mühim olan insanca yaşamayı öğrenmektir. Birazdan değineceğim önemli bir konu varsa, o da 'şansa yaşamak'. İşte bunu derken bile alıp verdiğimiz her nefesin farkına varıyoruz. Çünkü biliyoruz ki, hayatı deneyimlemek iki şekilde zuhur eder; bunlardan birincisi (buna ruhsal da dahil olmak üzere) hayatta çekilen acı, ikincisi hayattan alınan zevk.


Doğal afetten teröre, tacizden cinayete, acıdan hazza, sevgiden nefrete, isyandan kabullenişe kadar her birinde apayrı bir deneyim yaşanmakta, her sağlıklı bireyin sağlıklı bir toplumu oluşturacağı gerçeğine ters, aykırı bir düzen veya düzensizliğin sonucunda meydana gelen kutuplaşmanın, öteki taraf ya da muhalefetin çığ gibi büyümesi, alanı kaplaması gözleri korkutmakta, tüyleri ürpertmektedir. Amaç zaten burada yatıyor; 'güçlü olan ayakta kalır'. En basitinden ucuz atlatılan bir trafik kazasında hatta kaza olayı hiç yaşanmasa bile 'şansa yaşıyoruz' sözünü haklı çıkartacak bu veya buna benzer birtakım olaylara şahit olmuşuzdur. Olayın aslı içgüdüsel dürtü haline gelen 'hayatta kalma' isteğimizdir. Karşımızdakine sergilediğimiz en olumlu tutum bile 'müsaade ederseniz öne geçeyim' sözü olmuştur. Öne geçmek denince önceden hesap edilmediğinde bir çok kritik durumu bünyesinde barındıran, hayati durumu ciddi olan ve sedyede yatan hastayı en yakın hastaneye taşıyan ambulansı, eğer bir yerde yangın çıkmışsa itfaiyenin olay mahalline yetişmesi, işe veya okula gitmek konusunda acelesi olanlar için gitmek istediği istikamette hesapta olmayan bir durumla geçmekte olan bir tırın o anki akıcı seyreden istikamette trafiğin gidişatını bozarak doğuracağı yoğunluğu aklımıza getirir. Biz bu yaşanan olaylar bütününe ister rastlantısal olay, ister şans, kader, talih; istersek olaylar silsilesi diyelim, eğer gerçek olan bir şey varsa, o da önceden ne zaman ve nasıl hamle yapılacağı, hamlenin sonucunda nelerle karşılaşabileceğimizdir. Asıl konumuz şu; bir kadın ya da bir erkek olarak değil de bir insan olarak terörün, katliamın, suikastın, tacizin, tecavüzün arkasında durmayıp dik durarak karşı geldiğimiz, kötü gidişata karşı sesimizi duyurabilmek için yükselttiğimiz, dün kol kola, omuz omuza dediklerimizi bugün hain ilân ettiklerimizi, en güvendiğimiz dostlardan kazık yedikten sonra beddua etmeyip Allah'a havale ettiklerimizi bir düşünelim. Bir kimse yıkıcı olmadığı müddetçe en ufak eleştiride dahi saman alevi gibi yanıp sönüyorsa, kat etmesi gereken çok yolu var demektir. Mutlaka her lisede kız mevzusu dolayısıyla yaşanan basit tartışmanın büyüyerek kavgaya dönüşmesi, büyüdükçe içinden çıkılması zor bir hale gelen kavganın neticesinde ya hafif bir kızarıklık, morlukla mevzunun kapanması beklenir ya da en kötü ihtimalle x öğrenci ile y öğrenci arasında çıkan kavgada y öğrencinin beş yerinden bıçaklanması sebep olarak da z öğrencinin paylaşılamaması olarak gösterilir. Güvenlik ve barınma ihtiyacı; yeme içme, uyku, üreme gibi ilkel ve basit ihtiyaçtan sonra önemli bir yer tutar. Maddi güvencenin fazla olması, tıka basa karın tokluğu, sağlığa aşırı önem vermek, kendine sürekli bakmak, kontrolcü davranış, abartılı boyutta titizlik söz konusu olduğunda, en sağlam kalede dahi yaşansa yarının ne getireceği bilinmez. Onun için dış tehditlerin kol gezdiği bir ortamda 'şansa yaşamak' deyimi geçer. Kabul edelim ki, hiç birimiz canımızı sokakta bulmadık!

Konuyu toparlayacak olursak, her ne kadar kısa da olsa ömrümüz, birbirini tutmaz sözümüz, fark edilmedikçe değersiz kalır özümüz. Canlıların en şereflisi olan insanların hayatta kalmak uğruna verdiği bu mücadelede kimseye zarar vermeden ve kimseden zarar görmeden almak istediklerini alması en büyük temennim olacaktır. Kısacık hayatınızda sevdiklerinize tutamayacağınız sözler vermeniz hem kendi öz saygınızı düşürürken aynı zamanda karşınızdakine olan güvenini sarsabilir.

11 Mart 2018 3-4 dakika 7 denemesi var.
Yorumlar