Şarkılardaki Hayalet
Ah be hayalet... Seni yazmaktan vazgeçeli ne kadar zaman olduğunu saymıyorum bile. Gölgeni beşinci kattan attım bu gece, hayal ettiğim mutluluğumuzun camını sildim; buğulu bakıyordum yaşama hep, buğusu benden gitsin, seni hatırlatmasın hiçbir şey istedim. Gölgenin katili, hatırlamadığım bu acının kaç paydos ettiğini unutan acılı dinlenişiyim...
Gözlerimden beyazlar düşüyor, kış geldi. Kar yağmıyor, beyazı görmüyorum şehrimin; gözlerimden düşürdüğüm kar taneleri donuk bu aşkın kardan adam sembolü, yalnızlığıma eriyor.
O kadını kıskanıyorum sonra. Gözlerindeki aşk çiçeklerine her gün su verdiğin ve kalbindeki dermansızlığa gönüllü şifa olduğun o kadını. Her gece yatağında, gönül evinin astığın o mutluluk dolu tablosunda, “İyi geceler” öpücüğünün yaşam kokan nefesinde o kadın...
Sevilemedim, hiçbir zaman hiçbir adam tarafından. Gönlümün evinin harabesinden içeri girmeye korkmadılar ama gönüllerinin çatısından da baktırmadılar.
Ah be hayalet... Ölülerden korkarım, sen hariç; Senin her bir dirilişin benim kendimden bir parça mutluluk ısıtışım... Yakmak da istemiyorum, öyle bir karıştırıyorum ki; dibim tutacak diye korkarken.
Ah be hayalet... Sen bana sevimli hayalet Casper olmuşken bir başkasına kanlı canlı yaşamak olmuşsun, çok acıtıyor. Göz pınarımdan dilek ağaçlarına takıldığım dileklerle şifalandırıyorum nemsiz hayatımı. Bilmiyorum, bir adım sonrasındaki çaresizliğimin kaç zaman sonra tükeneceğini.
Sana artık başka bir isim veremiyorum. Bir başkasının sevgili adamı; o kadından da özür diliyorum.
Lakin bunu bilmeli, ben seni, onun seni sevdiğinden çok önce sevdim. Yanmaksa benim gönlümde, ölmekse yine bendeydi. Nasıl da adaletli bir aşk sistemi öyle değil mi?
Hep seven, yıllarca seven ben olmuşken kavuşan o oldu sana... Hayat işte...
Ah be hayalet... Hayallerim sende kaldı, yardım et.
Yaşamak istiyorum, gün ışığının perdesi kalksın yaşamdan.
Sevilmek istiyorum.
Unutmak istiyorum bu çetin geçen kışları.
Yardım et.
Feryadım otobüse binip sana ulaşmaya çalışırken kapının tokmağındaki “başkasına kapalıyım, artık âşığım” yazısında çivileniyor sonbaharım...
Ezginin Günlüğünün haklılığına yaşamak oluyor ölümüm. “Terliklerimle gelemem ben sana.
Aşkı bir başkasında bulmuşken sen.”
Botlarım da bu kış ısıtır gibi değil, altı delik hayallerimin.
Gelemem işte.
Hüsnü Arkan da kusura bakmasın.
“Eksik bir şey var, gökyüzü bazen ölüm gibi ciğerime doluyor ama yapacak bir şeyim yok.”
Sevilmediğim hikayelerle çocuk istiyorum yaşamdan.
Sanki hakkım varmış gibi.
Hakkım olmayan yaşamdan bebek hayaller istiyorum.
Sanki gerçekmişim gibi.
Donuyor bende Aralık, artık zaman o eski Kasım değil.
“Sonunda aşkı bulmuştum, sonumda bulmuştum.”
“Terliklerimle gelemem yine de sana, aşkı bir başkasında yaşatmışken sen.”
Botlarım da bu kış beni sana getirir gibi değil, altı delik ümitlerimin.
Gelemeyeceğim işte.
Gözyaşım dudağıma su olmuşken.
Hüsnü Arkan kusura bakmasın.
“Arka koltukta unutuldum ben.
“Ön koltuğa oturup “Ben buradayım” diyememişken sana.
Camındaki hohlanmış buğular beni sana yağmur gibi gösterirken.
Yağamam asimetrik gönül çizginin, bir adım kala benden uzak yıldızlara kayışına.
Yağmurun ben değilim ki, Hüsnü Arkan şimdi de “Sevdadandır” demesin boşuna.
“Düşler Sokağı, düştüm sokağına düştüm ben.
Kuşlardan da küçüktüm, aşk tutmadı elimden benim...”