Sen Anlat
Zalim ... !
En zalim ... !
Ey zalim ... !
Sen anlat, seni anlat kelimelerin elevermezliğini, içinde sadeleştiremediğin, savaş yorgunu, bitap düşmüş cümlelerini. Adını koyamadığımız ve henüz oynayamadığımız oyunumuzu.
Sen anlat, renkleri ,onları ele geçiren karanlığı, yaşamı ve hayatı yok eden kan kırmızısını, avuçlarımın arasından kayıp giden niceleri ve benliğimin savurduğu sen gibi ,o gibi yaşamları...ve Kırmızı hep kurban arıyor...
Sen anlat, toprak yorganı yaprakları, sararmış yıpranmış hışırtıları. Şiirlerde hüznü, dizelerde ayrılığı ve bir adım sonra gelecek ayrılığı. Gele gele delik teşik kalplere oturmuş hüznünü ve üzerinden geçen yağmur damlalarını, bıçak yarasına dönen kaderini ...
Sen anlat ,umudu, tükene tükene tükendiğimizi ,bozkırlarda tam büyüyememiş filiz boylu çocukların ölümünü...Büyüklerin kader defterlerini yazarken tarihin zafer çığlıklarına harcanan gençliği...
Sen anlat, yarınları, geçmişin ölüm kokan savaşların üzerinden geçerken, meydan muharebesinde kaç canın üzerinden dünyaya seslendiğini...
Sen anlat ,Anka Kuşunu, Habil-Kabil-i onlar dünyayı tanzim ederken yollarını doğu-batı diye seçerken, düvelsiz dünyada muazzamalar yokken, takkeleri altında cehennem ve cenneti gözleriyle süslerken ...
Sen anlat , tüyleri diken diken olanları , yollara düşmüş duyguları tek tek hibe edenleri. Göğsündeki sürgünü geleceğe çekenleri, bitap ve harap sözcükleri üzerinde gelecek inşa edenleri....
Sen anlat, sulh isteyenlerin üzerine yağdırılan ihanetleri, her birinin dili lal olmuş kızılcık kıyamette büyütülen umutsuz haykırışları...
Sen anlat ,aleniyeti ! İlk defa sükuneti dilen kendinden . Aforizmaları veciz sözler karşısında yenilgiye uğramış tiryaki cümleleri. Ahz ü Sirkat beyitlerin altında virane olmuş, ahrem kadar haz , ahreb kadar hayasız tınazlarını. Bir akım 'mekteb-i edeb' içinde görülemeyen ,hatta gönenlenen cümleleriyle zaruri bir ölüm döşeğini. şiiri şairi ve üzerinde yürüdüğün nesirleri, nesilleri ahvalden yoksun düzyazı meçhullerini.
Sen anlat , söz utanırken ,söyleyenin dili alegorik ifadelerin ardına saklanarak bir tövbe çukurunda ,alfabesiyle uğraşanları. Dünya ki doğum ile ölüm arasında kendine tövbe ararken, sen kadar iktibas hayatları ,içinde yaşamaya devam edenleri. Düşün ,Tanrı'nın dilinde 'uğultulu bir tepe' haline gelen kadim benliğini, iktibas söylemlerin kadar cahil, ihtirasa düşecek kadar sefil edenleri.. Hayatını bir düşüncenin içine yığan ve orası kadar hayat bulan yalvarışlarını. Cümle kurmanın yerine cümle bozmayı ,hayatın insana sunduğu yaşamla anlamlandırmadan, aleniyet kadar sükunete düşenleri...
Sen anlat, beceremediğin büyük ölümü, argosu söylemlerim palavrası , palavralara dönüşmüş 'kanun kaçağı'' dilin , yine uydurma edebiyatın içine düşmüş olanları . Her seferinde intiharlar karşısında ölüm döşeğinde. Zaruriyetin harmanladığı keyf, zaruri kederin azalmasına ne kadar çare olabilecekleri? Artan bencilliğe isyan kadar inkarda benden... Hani amentu duasına amantes'ten dilenen şiirlerin? Uyuyan kibrin, uyuttuğun argo kelimelerinle savaşını anlat !
Ve siz anlatın , yarına koyabileceğiniz cümlelerinizi, umudunuzu ve geleceğe bırakacağınız en iyi kelimelerinizi ...