Sessiz Sinema Artistleri

Osmanlı Devleti 1. Dünya Savaşına girdiği yıl bir ilk yaşanıyor.

150 metrelik bir belgesel geliyor...Ayastefanos'taki Rus Abidesinin Yıkılışı. O yıllarda Yeşilköy'ün olduğu yer. Bu belgesel günümüze kadar ulaşamamış. Zaten malum o yıllarda çekildiği için siyah-beyaz ve sessiz film.


Yerli ve 4 kelime. Birincisi özel isim. İkincisi malum dünyayı kasıp kavuran ideolojilerin çıktığı yer. Bir şekilde anlatırsın. Sakallı ve sarhoş adamlardan Rusları çıkartabiliriz. Abide(anıt), o yıllarda ucube olmayan eserlere deniyor. İlk 3 kelime cepte. Sonuncusu yıkılış.

O yıllarda Osmanlı topraklarındaki kime sorsan kolayca söyleyebilecek bir kelime. 'Yıkılış'.

Biz ilk filme dönelim. Şu an Londra'da bir müzede canlandırması sergileniyormuş. Bu canlandırmanın bir kopyasını da bizim ülkemizde görsek fena olmayacak. Bilmiyorum devlet babanın aklına gelmiş midir? Ya da böyle bir girişimcilikte bulunmuş mu araştırmalarım sonucu ulaşamadım.

Dile kolay İlk türk filmi çekiliyor. Doğal olarak peşinden ilkleri getiriyor. İlk senaryo vs...

Bu filmi kim çekti? Desteği kim verdi?

Fuat Uzkınay çekmiştir. O yıllarda sinemayı halka tanıtan Sigmud Weinberg tarafından sinema oynatıcısı eğitimi almış. Harbiye Nazırı Enver Paşa'nın emriyle Merkez Ordu Sinema Dairesi (MOSD) kurulunca, Türkiye'de sinemayı tanıtma konusunda büyük katkıları olan Sigmund Weinberg de bu kurumun başına getirilir. Yardımcısı da Fuat Uzkınay'dır. Yani desteği de Enver Paşa vermiş ve Fuat Uzkınay'ın Sigmud ile tanışıklığı da buradan geliyor...

Güzel bir gelişme.

Ayastefanos'taki filmi de askerliğini yaptığı sırada çekmiştir.

Tabi sinemaya bulaşınca tahminimce hep daha fazlasını isteyerek eğitimini ilerletmek istedi. Daha iyi eğitim almak için Almanya'ya gitmiştir. Sinema eğitimi için neden Almanya'ya gitsin diye bir an için kendi kendime sordum. Sonradan jeton düştü. 1. Dünya Savaşı sırasında başka nereye gidebilirdi ki...

O zaman diliminde yaşamını nasıl geçindirebileceğini ve ülkenin içinde bulunduğu durum dışında, sanat için fazlasıyla ilgilenmiş birisi doğal olarak ismini ölümsüzleştirmiştir. Bir konuda ilk olmak kimseye nasip olmaz.

Leblebici Horhor Ağa, İzmir Zaferi / İstiklal ,Zafer Yollarında ,Himmet Ağa'nın İzdivacı gibi filmlerin yönetmenliğini yapmıştır.

Yapımcılığını ve görüntü yönetmenliğini yaptığı filmleri saymak ile bitmez. Ama tabi ki bir dönemi ele almış iken ilgimi çeken bazı hususları aktarmaya çalışacağım.

Mesela Himmet Ağa'nın İzdivacı filmi , 1. Dünya Savaşı sebebiyle oyuncuların savaşa katılmasından dolayı yarıda kalmıştır. Gösterimi 1918 yılında nasip olmuştur. Yalnız filmin konusu şöyledir ; genç bir kız ile evlenmek zorunda kalan yaşlı bir adamın öyküsünü ele almış. Sosyolojik anlamda savaş yılları ve toplum üstünde aşk ilişki kurgusunu düşünmek lazım. Son zamanlarda çok şahit olduğum töre ve toplumsal baskı bundan yüzyıl öncesinde varlığını göstermiş. Asıl ilgimi çeken film ; 'Leblebici Horhor Ağa' filmi.

Bu filmi biraz derinlemesine araştırınca Türk tarihini bile çıkartabiliriz. Muhsin Ertuğrul'dan , Halide Edip'e, oradan eşi Adnan Adıvar'a oradan ise meclisin yapılanması ve ülkenin fikriyatına kadar her bilgi zincirleme geliyor.

Yalnız şunu ayırt etmek lazım . İlk Leblebici Horhor Ağa filmi çeken 1916 yılında Fuat Uzkınay'dır.

Daha sonra 1923 yılında Muhsin Ertuğrul tarafından ele alınmış ve çekilmiştir. Burada dikkatimizi çeken ikinci isin Nazım Hikmet. Kalemi kuvvetli olan Türk şair Nazım Hikmet senaryoda gözümüze çarpıyor. Çoğu Nazım Hikmet severin farkında olmadığı bir özellik.


Fotoğraflarda siyah-beyaz çıktığına bakmayın kendisine 'Mavi gözlü dev' deniyor. Senaristliğini yaptığı Horhor Ağa filmi müzikal olarak çekilmiş. Ve filmin yapımcılığını 'Kemal Film' üstlenmiştir. Şimdi kısa bir bilgi sonrasında bu ilişkilerin nasıl kurulduğunu görelim.


Tiyatro konusunda üstat kabul edilen Muhsin Ertuğrul; Erenköy'deki tiyatroda Sharlock Holmes oyunundaki Bob karakteriyle ilk kez seyirci ile buluşmuş bir sanatçımız. Sanırım Türk toplumundaki her aile biriyi gibi, ailesinin tiyatro isteğine karşı olumsuz görüşünden kaynaklı 1911 yılında Paris'e tiyatro eğitimi almaya gitti. Baba ocağından ayrılmasının tek sebebi içindeki sanat aşkı ve tiyatro... 1912 yıllarında İstanbul'a dönerek hem oyuncu hem yönetmen olarak görev yapmış. İlk kez Shakespeare'in Hamlet oyununu sahneye koydu ve Hamlet rolünü oynadı.


Dikkatimi çeken yer ne için Paris'i tercih etmişti. O yıllarda Osmanlı'nın Fransızca eğitim politikasından mı yoksa tiyatro için Paris o zamanlarda da mı vazgeçilmez bir yerdi.

Döndüğü zaman dilimi içerisinde 1914'de İstanbul Şehir Tiyatroları, o zaman ki ismi ile 'Darülbedayi Osmani' kuruluşuna yardımcı olmuştur. Şimdi ki sanatçıların hani kendi menfaatlerini düşünerek 'İstanbul Şehir Tiyatroları' için sürekli yürüyüşler yaparken ismini zikrettikleri 'Muhsin Ertuğrul' sanatçımızın bağlantısı budur.

Kendisinin de görev yaptığı bu kurumda, o yıllarda yönetim kurulunun değişmesi ile kendisinin ve arkadaşlarının yerini, yeni yönetim kurulunun oyuncuları doldurdu. Doğal olarak ayrılmak zorunda kaldılar. Tıpkı bugün yaşanan olaylar gibi.

İşte kendiside işten çıkarılınca o yıllarda sinema alanına merak salmış. İlk yapım şirketi olma özelliğini taşıyan 'Kemal Film'in kurulmasına yardımcı olmuştur. İlk tanışıklık burada başlıyor.

Kemal Film ile çalıştığı yıllarda bir çok filme imza atmıştır. Ama herkesin bildiği 'Halide Edip Adıvar'ın 'Ateşten Gömlek' romanının uyarlanmasıdır. Kurtuluş Savaşı'nı ele alan ilk filmdir. Ayrıca Kurtuluş Savaşı'nı konu olan ilk belgeseli olan 'Zafer Yolları' da imza attıkları arasındadır.


Muhsin Ertuğrul ve Nazım Hikmet-Sovyetler Birliği


Muhsin Ertuğrul açtığı tiyatroda maddi krizler yüzünden kapatmak zorunda kalmış ve Sovyetler Birliği'nde tiyatro çalışmalarına başlamış Nazım Hikmet'e katıldı. Nazım Hikmet sayesinde tiyatro ve sinema alanında bir çok isimle tanışma fırsatı yakalamıştır. Tanışıklık bundan sonra yaptıkları çalışmalar ile pekiştirilmiş.

Daha sonraki yıllarda İstanbul Sokaklarında ve Bir Millet Uyanıyor filmleri ile bir kez daha ilklere imza atmıştır. İlk sesli Türk filmi olarak tarihe geçmiştir.

Muhsin Ertuğrul şüphesiz ki yaptıkları ile sadece bir kitap olmayı hak etmiş bir sanatçıdır. Önemli gördüklerimi sizlerinde bilmesi için elekten geçirerek aktarmaya çalışıyorum.

Genel olarak toplum üstünde sanatçının bir muhalif duruş sergilemesinden kaynaklı dönemin çoğu bürokratları ile arasında sorunlar meydana gelmiş. Büyük tiyatroda balo yapılmasına karşı çıkınca Demokrat Parti iktidarının tepkisini çekmiştir. Doğal olarak arkasından hemen istifa...

Küçük tiyatroda oyunculuk yapmış birisi olarak, sanatçının zaman içerisinde yaptıklarına hayranlık duymamak mümkün değil. Yalnız sanatçı her zaman yaptıkları ile anılmaya mahkumdur. Fikirleriyle değil. Fikirleri, toplumun belli bir kesimine ulaşabilirken, sanatı ve yaptıkları toplumun her yerinde yankı bulur.

Bugün bize sanat için katkısı olan Muhsin Ertuğrul'a Allah'tan rahmet diliyorum.

Daha sonraki yıllarda yaptıklarının başarılı olduğunu, öncüsü olduğu 'Kemal Film' in oyuncularından görebiliriz.


Önemli yıldızları Kemal Film'e bağlayarak(Kemal Film yapımcısı : Osman F.Seden).


Kemal bünyesinde yer alan Türkan Şoray'dan , Zeki Müren' kadar bir çok üstat bulunmaktaydı.

Her biri Türk sinemasının vazgeçilmeleri arasında yer alarak bizlerin hayal dünyalarında büyük yer edindiler.



Hepsinden iyi ya da kötü memnunduk. Türk sineması adına o günleri tekrar yaşatacak sanatçılar görmek dileğiyle.

(Bir sonraki yazıda Halide Edip Adıvar'ın yaşamından kareler ile devam edeceğim.)

Saygıyla.





Aralık ? 2012

02 Aralık 2012 7-8 dakika 39 denemesi var.
Yorumlar