Seval'in Günlüğü
...edebiyata olan merakı şaşırtıcı olmadı,okul yıllarının sürüklediği macera ile çocukluğunun kitaplarla olan içli dışlı dostluğu onu lise tahsilinden sonra üniveriste yıllarına taşıdı,Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniveristesinin Türk Dili ve Edebiyatından 1999 mezunu olarak hayata atıldığında,Türk edebiyatı yüksek lisans proğramını da 2002 de tamamlıyordu,zaman öyle hızlı akıp geçmişti ki o çocuk günlerinin mini kitapçıklarından sürekli okuma ve kitapları dost edinmesinden bugünlere geleceğini hiç kimse tahmin edemezdi,sık sık hasta olmaya müsait son derece zayıf sıska bedeni ile ciddi okuyuşlar içinde olacağını elbette bilmek mümkün değildi,ancak kısa zaman zarfında öyle yol kat etmişti ki cin ali seri kitapları ile başlayan süreç onu edebiyat dünyasını ilgi ile takip etmek ve onu öğretmek adına öğrencileri olacak bir meslek sahibi olmaya kadar yükseltmişti,ne güzel günlerdi diye içinden geçirdi Beşiktaş iskelesine indiğinde okul yılları gözlerine hücum etti,şehrin en güzel semtlerinden biri olan beşiktaş'ta geçirdi ve okul boğaza nazır çok güzel bir mevkideydi,denizi gören bir sahil çay bahçesine oturdu geçmişin izlerine koyuldu,işte dedi tam zamanı Oğuz Atay'dan tutunamayanlar kitabını hatırlamak,kesik kesik mırıldandı '.. Herkes geçer diyor, geçer mi Olric? Herkes ne bilir acımı, herkes ne bilsin acım...ızı! Yaşar gibi yapmaktan, özlemez gibi yapmaktan, iyiymiş gibi yapmaktan, nefes alıp onu içimde tutmaktan, o nefeste boğulmaktan sıkıldım. Ki nefessizlikten değil nefesten boğulmaktır marifetimiz Olric... Evet efendimiz. Bana katıldığını bilmek güzel. Arada ses vermen güzel; içimin sesi de olmasa ölürüm yalnızlıktan!..' bir nefes çekti bir türlü bırakamadığı sigarasından ve çayın kokusu boğazın rengi kadar güzeldi,yine birkaç dize aklına geldi bu kez Murathan Mungan'dan ' ..huzurluyum,mutluluk benim için hiçbir zaman önemli olmadı,daha çok raslantı gibi yaşadım mutluluğu,kısa anların hediyesi gibi,yaşamın karşıma çıkardığı bazı anlar benim için mutluluk demekti, o kadar...' oturduğu gibi kalmıştı artık gitmeliydi,insanlar arasına karışmalıydı okulun önünden geçmeliydi '..ay dokundu omzuma/irkildim göğün puslu balkonunda/birdenbire insanları özledim...'Metin Altıok'un dizelerini mırıldanarak yürümeye başladı okul hizasına geldiğinde hemen oracıkta bir anısı canlandı hatta heyecanlandı boş bulduğu bir banka oturdu,hızla zaman yolculuğuna çıktı,takvimler 1997 yılı güz mevsimini gösteriyordu okuldan henüz çıkmıştı bu kadar etkileneceğini hiç hesaba katmamıştı bunu nasıl mı fark etti,fakültenin çıkışındaki merdivenler basamakları itibari ile insanı seyahate çıkarır gibi uzayıp giderdi,bugün sanki bir tuhaftı ve nasıl inmiş ve caddeye çıkmıştılar bunu hiç hatırlamıyor arkadaşları birbirine onu göstererek seslenişlerini duymayışını hayret ve endişe ile izlemişlerdi neden sonra kolunu hızla çeken arkadaşının çimdiği ile kendine gelebilmiş neler olduğunu sormuştu da arkadaşlarının gülümsemelerinden yine dünyalar değiştirdiğini hemen anlamıştı ama buna sebep kendi hata ve zaafları değil aksine başını döndüren bir hayat hikayesinin izleriydi,bugün ders hocasının adından bahsettiği Ali Emiri, aklını başından almıştı, o küçük yaşlarında okuma ve araştırma ile daha dokuz yaşına gelmeden dört bin beyiti ezberlemesi çok etkileyiciydi,üstelik genç yaşlarında doğu edebiyatının bir çok kitabını okumuş ve ezberlemişti,okuma iştahı o kadar yüksek bir düzeyde olmalı ki doktorlar sağlığının tehlikeye girmesinden dolayı okumayı yasaklamışlardı çünkü gündüz yetmiyor gibi sabahlara kadar gece boyunca kitap okuyor bu yüzden vücudu zayıf düşmüş ve hasta olmuştu. Ali Emiri,babasının ticarete israrla yönlendirmesine rağmen o asla ticareti ve parayı sevmedi, kitaplar ve okumak tutkusu onun her şeyiydi,bununla beraber hat sanatı ile meşguliyetinin kayda değer düzeyde olmasını yaptığı çalışmaların Diyarbakır camilerinde asılı oluşlarından anlaşılmaktaydı.Fakülte hayatının sıkıcı dersleri yanında öyle konular ve dersler söz konusu olurdu ki kolay kolay hafızadan silinmezdi,işte Ali Emiri ile ilgili anlatılanlar öyle sürükleyiciydi ki,böyle bir hayat hikayesi ve üretken ve çalışkan bir ruh dünyası ile tanışmak tabi ki insanı alıp zaman yolculuğuna çıkartıyordu,ne okulun merdivenlerini düşünecek haldeydi ne de caddenin trafiğinin,çünkü yaşı sekiz olup da eski eserleri okumak ve anlamaya çalışmak iştiyakı ve kısa zamanda doğu edebiyatının gözbebeği çağdaşı şairlerin şiirlerini ezberleyebilmek bu ne müthiş bir hafıza ve güçlü bir duygu olmalı,işte bunlar bir insana hayran olma özellikleriydi ona göre, çok üzülüyordu geçen hafta fatih semtine gitmişti kabrinin fatih cami avlusunda olduğunu bilseydi ziyaret etmeden yapmazdı 1924 yılında vefat eden bu dahi insanı gün boyu düşünüp durdu o kadar yolu nasıl yürüdü nasıl otobüs durağına geldi onca kalabalık gözünde hiç yılgınlık yapmadı otobüse binme kuyruğunda hiç canı sıkılmadı hepsi hayret edilecek işlerdendi,o kadar dalgın ve belki yorgun bitkin haldeydi sanki bu ağır aksak halini dinlendirici bir iş olsun diye yaşlı birinin selamlaşarak hal hatır sorup öğrenci olup olmadığını hem edebiyat fakültesi öğrencisi olduğunu söyleyince Ali Emiri'yi okudun mu ? bilir misin onu ? ben onun öğrencisiyimdir kızım,çok değerli saygın bir üstad kültürümüzün zengin miraslarından biridir onun hayatını iyi öğren ve ondan hikmetler kapın...ah inanılır gibi değildi bu bir rüya mıydı,bu..bu nasıl bir konuşma ve bu yaşlı adam da nereden çıkmıştı nasıl ve niçin kendisini bulmuştu,ah bunu hiç çözemeyecekti veya çok iyi anlıyordu ,ya da arkadaşlarının söylediklerinde bir hakikat payı olmalıydı '..seval sen farklısın,sende bir şeyler var,düşündüklerini,üzerinde yoğunlaştığın konuları kendine çeken bir akım,bir sır ,bir özellik var...' bu doğru olabilir miydi ? üzerinde bile durmadı durmak istemedi,otobüs çok kalabalıktı ve hiç kimse yoktu,İstanbul çok büyük fakat çok küçüktü,hayat çok güzel fakat hakiki yüzünü görmek açısından çok kısaydı,otobüsün kalabalık İstanbul trafiğinde nasıl yol aldığı malumdu,gözlerini kapadı dalmıştı Ali Emiri,Divan yolunu çıkıyor Diyarbakır kıraathanesine gidiyor kendisini bekleyen dostları ve sevenleri hatta öğrencileri can kulağı ile etrafını sarmış onu dinliyorlardı..// bir rüyadan uyanır gibi silkelenerek gözlerini açtı şehrin uğultusuna hayret etti bu kalabalığın ve ses kirinin içinde nasıl oldu da dün gibi,bugün gibi yaşamıştı az önce gelip geçen duygu fırtınasını ve Ali Emiri'nin etkisi devam ediyor olmalıydı ruhunda,bunu kendisi de anlamakta zorlandı şimdi ezbere okuyordu sanki dörtlükleri dilinden dökülenler Turgut Uyar'dan dı '..Ben bu şehre nerden geldim/Bir avuç gökyüzü için başım havalarda/Dedim ki yalnızlığım inadına büyüsün/Üç dört kişi arasında inadına çoğalsın/İnadına sahipsiz gelişsin aşkım/Bir uğultu gibi dört yönümde..' gözlüklerini çıkardı bu haline gülümsedi,bu sırada üniveristenin öğrencileri çıkıyordu tek tek hepsini süzdü içlerinden hangisi Ali Emiri'yi dinleyenlerin çocuğuydu veya kızı,hangisi bu heyecan ile tanıyordu...
07.07.2012