Sevdanın Tozu
Ah be sevdanın tozu... Ben sana hep yanlış duraklarda basıyorum, sevilmemek için yemin etmiş gibi kalbimle çiğnediğim kaldırımında artık çok yorgunum. Olmuyor...
Kime takılsa yüreğim, kendi ellerimde kalıyor. Bak işte yine ağlıyorum; rastlamıyor o sevdaların pamuk saadeti. Bir Hiçe kurban gidiyor gençlik, Ah be sevdamın tozu...
Hangi adamı sevsem bir başkasının adamı... Bir tane bile düşmez mi sevdamın hakkı? Bugün de gidiyorum senden, yalnız bu kez kulaklarını iyice aç ve dinle: artık gelmeyeceğim. Aşk defterindeki bu son imzamdı. Canı yananlar köprüsünden bir kez daha kendimi atmayacağım.
Her şey bir yanlışlığa çıkıyor ve ben bej renkli samimiyetsizliklerin içindeki o saf beyazım; yorgunum...
Güzelliği dile gelmiyor gözlerin, tutmak istemiyor eller ellerimi. Kaç yaşına geldim bak, kahrolası büyümenin sana bir kez bile rastlamadığı evdeyim. Kapım hep açıktı sevgiyle, çalmaya bile gerek yoktu; yolu da aynıydı. Gökyüzünden yeryüzüne indiğim gibi karşındaydım, yine de çalmadın. Sevilmedi kalbimin şuurlu içtenliği istendiği gibi, kiminin kuru bir merhabası Ötekinin beşiğinden indirmediği bebeği ve bir diğerinin karaçalısıydım. Bende güzel durmuyordu demek sevdiğim kadar sevilmek, ağaçlar yaprak döküyor, mevsim normallerinin üzerinde bir yalnızlık çekiyordu. Peki, vazgeçtim; hakkım yalnızlığımdan girmekse müebbet içeri, yatarım. Yok, deme öyle bu benim seçimim değil. Yaralıyım, kaç dikiş attıysa mutluluk; bir türlü deva olamadı. Ne zamandır ağlamıyordum, bu gece iyi hatırladım. Yokuşu çıktın be sevda, yine bana rastlamadın. Bir dönsen, bir sarılsan bir baksan hep tamamdım. Bu adamları sevmiyorum, beni görmemek için başlarını çeviriyorlar hiçbirine yetemiyorum. Ne güzelliğim güzellik onlara, ne özelliğim özellik, aynı şarkılarda sabahlamıyoruz hiçbiriyle. Kabullendim artık. Bana uğramayacaksın saadetinle, yılları deviren mutluluğunla gülmeyeceksin sevdiğimin kalbinde. İyi ki doğdunuz, siz doğmasaydınız bir tek şarabı aşk sanacaktı kalbim. Şimdi başkalarıyla mutlusunuz. Yılları devirdim sevilmemekle, miadı kuşlara münhasır sanmıştım yanıldım.
Yağmur tenimde sabahlayacak önce yüzde, sonra gözde ve en gerçek özde... Hoşça kalın. Almam sizi koynuma, çok seviyorum şarkılarımda sabahlatmam bir kahve bile içirmem size şiirlerimde. Uzun uzadıya tamamlandı platonik rüzgarların yağmurla yüreğimi ıslatan sonbaharları...
Ah be sevdanın tozu, mevsim bir değişik. Ben uslandım. Kendim ağlarım yine de yağmam başkasının gözlerinin önünde. İyi ki yoktum sizce, mutluluklar dizinizde otursun en hanımefendiliğiyle. Başkasına merhaba, bana en hoşça kal yerinden kalktı yine vapur; saadetlerimle...
Gabriel Garcia Marquez'in bir ara casus filan olduğu söylentisi çıktı. Tabii bu söylentiye pek kulak asılmadı. Söylentiler işte. Che Guevara' yı ise sırt sırta verdiği savaştığı dostu arkadaşı yoldaşı Fidel Kastro'nun ihbar ettiği söylentileri çıktı. Kıskançlıkmış. Benden daha çok seviliyor bu çocuk demiş yakınlarına. Küba'nın başkanı olacağı korkusu...Tüm bunlar sevda yüzünden mi? Memleket sevdası Vatan sevdası ve Özgürlük Aşkı Ezilmeme Yılmama dik durma gibi....Gabriel Garcia Marquez' in Kolera Zamanında Aşk romanını okuduğumda ve kitabı kapattığımda Aşkın yeri zamanı yoktur ama bu pek fazla anılmayan yazar hem de çok önemli yazar aşkı zamanla mı sınırladı eğer böyle yaptıysa filan dedim ama yanıldım tabi. 50 yıl sonra bir araya geldiler kahramanlar. Hem de ne geliş...Filmleri bile yapıldı...İnci Aral ise aşk romanlarında aşkı fazla laçkalaştırdı gibime geldi... Fazla kişiselleştirdi. Çok fazla dağıttı...
Sizinkiyse ( Hemen hemen tüm notlarınızda var ) kendinizle savaş halindesiniz. Bu bir yazar için hem iyidir hem de değildir. Ama yazdırır her şeye rağmen yazdırır. Biliyorsunuz arka bahçelerin pencereleri de vardır. O pencerelere de güneş her zaman düşer...
Sevgiler...