Sevdiysen Çekeceksin
NOT: Lise mezunu bir gencin, üniversitede okuyan kız arkadaşına olan aşırı kıskaçlığı sonucu çıkan tartışma sonrası, gencin kıskançlığını kendince muhasebesine hitaben yazılmıştır. Saygılarımla...
?Gece midir insanı hüzünlendiren, yoksa insan mıdır hüzünlenmek için geceyi bekleyen??
Bu duyduğum bir sözdü, yaşadığım gecede aklıma geliveren. Bir garip hazinlik var üzerimde, sebebine binbir sual sorduğum. Cevaplar çıkmaz sokak, bir zigon sehpa oldu, üstünde boynuma takılı bir ip ile asılı kaldığım...
Sonra aklıma takıldı birden herhangi bir kitabın herhangi bir sayfasının herhangi bir satırında okuduğum bir dize;
?Aşk sonsuz sahiplenmektir
Sevda mutluluk dilemektir?
Aşk; kıskançlıktı ölümüne, herkesten, her şeyden, hatta her zerreden... Ama sevda; mutlu edebilmek için mutsuzluğa koşar adım gidebilmekti. Bu cümle dizenin yüreğe serinlik veren açılımıydı. Peki ya olamaz mıydı, insan sevdiğine ?kör kütük aşık'. Hep mutlu olsun, hep yüzü gülsün, incinmesin kırılmasın, gonca gülüm solmasın dediğin birini hem deliler gibi sevip hem kıskanamaz mıydı kem gözlerden, kahpe dünyadan...
Bu ne yaman bir çelişkili soruydu böyle... Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı? kabilinden. Ama başka bir yerde de büyükler ?anlatılmaz yaşanır' demişler... Ben şimdi hangisine kulak vereyim bilmiyorum, gezen ayrı demiş, okuyan ayrı, bende ayrı yaşıyorum... :(
Gönül ile aklın birbirine bu kadar zıt olduğu görülmüş değil. Bu kadarını ne okudum ne duydum. Öyle bir karmaşa ki ?kaos? kelimesi bile yetersiz kalıyor... Akıl diyor ki;
? Benim yetişemediğim ulaşmadığım hayalleri var, okusun hepsini bir bir yerine getirsin. Gerekiyorsa dershanesine de gitsin. Hatta mümkünü olsun da özel ders bile alsın. Yapıp yakıştıracağı, öğrenebileceği ne varsa hepsini öğrensin. Uyanık olsun hakkını yerdirmesin, yüzünü güldürecek olan her ne ise yapsın.?
Tam akıl kaptırmış kendini dökülürken, gönül zıplıyor aradan orada dur diyor;
? O kadar da uzun boylu değil, tamam bunları yapsın yapmasına da; ya başına bir şey gelirse, rüzgar saçına dokunur, yağmur tenini incitirse. Hadi hayat yolunda koşarken aklının bir köşesine asılı duran sevdanı unutur, sevildiğini unutur, merak edildiğini unutur, beklenildiğini unutur bir şeyler yada birkaç şey asılı duran sevdanın üstünü kapatırsa, nadide bir inci gibi kıyamadığın sevginin üzerini toz kaplarsa. Olmaz ya hani olursa... Ya gözüne göz, sesine ses değerse. Ya giyindiği elbisenin üzerindeki gülün dikeni tenine batarsa. ?
Düşünceler ardı ardına birbirini kovalarken, akıl başını alıp gidiyor, bir değil iki değil üç değil senin önüne bir şekilde birileri geçiyor yok sayılıyor yok oluyorsun anında, tek kalemde siliniyor veya erteleniyorsun, hayatın sahnesinde kukla oluyorsun, kenarında sahnenin birkaç cümlelik rol ile... Aciz bir sokak köpeği gibi önüne atılacak bir parça sevgi kemiğinin, sokak kedisi misali sırtının okşanmasının peşine düşüp binbir rezillik ile yollara vuruyorsun kendini, bu kadar mı sevgiye aç sevdaya muhtaçsın
Ve sonra yine gönül, yalnızlığına isyanla ve kör gecenin karanlığına inatla evet diyor evet muhtacım, hem de kurt gibi açım sevdaya sevilmeye... Karşılıksız verilen bir parça sevgi kemiğine, güleryüze bir çift tatlı söze açım. Sözleriyle liğme liğme etimi koparan, gözlerini hançer gibi yüreğime saplayan, ateşiyle yüreğimi, yakan sevdiğim diyeceğim sevildiğimi duyacağım bir çift dudağa, engin denizler gibi dalıp gideceğim bir çift göze, bir çift kola açım beni sarmalayan...
Derken yine sabah oluyor. Gecenin gözyaşıyla yumuşayan karanlık yalnızlığı gidiyor, yerini yeryüzünü aydınlatan güneş kadar net, o kadar sert, haşin, hırçın, keskin başka bir yalnızlığa bırakıyor. Akıl ve gönül birleşip ?Sevdin artık bir kere çekeceksin diyor... ? Gözle görülen tek fark ise; karanlıkta gözyaşın dışına, aydınlıkta içine akıyor...