Sevgiliye Mektuplar / Karadenizin Türküsü

Ve ben düştüm yollara yine senin için, okuduğun yerdeyim şimdi, sensizliğime gece karası düşerken, kavuşmasız bir sevdanın peşindeyim. Bu yollardan sen geçtin bir zaman önce ve senin ayaklarının altına değen o kaldırım taşlarına olan hıncımı bilemezsin. Kıskanıyorum seni bir tanem, gözlerimde sensizliği taşırken. Bu ay sana mektup gönderemeyeceğim diye korktum biliyor musun, yorgun düşmüştüm bahar yorgunluğundan sanırım ama sanma ki beni yoran yüreğimin derinliklerinde taşıdığım aşkındır, ben aşkından yorulmadım, şimdi üzülürsün diye söylemiyorum sana hastaydım biraz. İnan ellerim gitmedi kaleme, aşkım kelamıma bulaşırda aşkımdan hastalanır diye... Şimdi kim söylese ismini hatta haber bültenlerinde geçse bile içim titriyor, gözlerimdeki birkaç damla yaşı harcayıveriyorum senin için. Hâlbuki sana ait bir şeyi harcamak basittir kimilerine göre...

Sana yazdığım zaman nasıl rahatlıyorum ve sen kendini buluyor musun içinde bilemiyorum ama şimdi sensizliği bırakıp bir zamanlar kokunu bedeninde taşıyan şehirlere vurdum kendimi. Bana yetiyor biliyor musun, senin baktığın ufuklara dikince gözlerimi, rüzgâr sanki sürpriz yapıp kokunu getiriyor ve beni senin durduğun yerlere sürüklercesine estikçe esiyor. Gülümsüyorum batan güneşe... Sorma aşkım, acılara gülümsemeyi öğrendim ben, avuç avuç toprak attım oysa seni yüreğime gömerken yanındaki aşkın üstüne de... Sana hala seni seviyorum en derinden desem boş bir sözmüş gibi gelecek biliyorum. Biliyor musun en azından sevdamı sana ulaştıracak olan mektuplar var, bazen korkuyorum terk edilmiş bir şehirde duygularını biriktiren bir kapı altı yazarıymışım gibi hissediyorum kendimi... Her mektup yazdığımda sana kapının altından atınca postacı ve ellerinin değmediğini, zarfının duygularım gibi orta yerinden yırtılmadığını ve gözlerinin kelimelerime değmediğini düşündüğümde deliye dönüyorum işte o zaman rüzgâr ben oluyorum ama şiddetimden kendim bile korkuyorum. Kimyası bozuk bir aşkmış gibi geliyor bana bu taşıdığım sensizliğin gözlerindeki gece...

Senin sevdiğin yazarların kitaplarını alıp her gün, önsözüne sensizliğin tarihini atıp aşka inat biriktiriyorum duygularım gibi ve bazen ailelerimizin sesine kulak veriyorum. Kızmak gerekmez onlara, çünkü onlar bizim kötü olmamızı istemezler ki sevgili. Sensizliğimi yazmasam yaşayamazdım bu şizofrenik aşkımla ve seni de bu mektuplar yaşatıyor gibi, bir ay yazamasam sana ne düşünürsün ki sevdam, sesini duymama sebep olur mu?

Aslında iki kişilik sahnede biz seninle tek kişilik bir aşk oyunu oynadık biliyor musun bir tanem, gözlerinin içine bakarken benim sende gördüklerimi göremediğin için ayrı düştük ve kimsesizliğimin şiirini okurken yarıda bıraktın okumayı her şeyi, işte ben o bıraktığın an öldüm. Yüreğinden dışarı çıkardığını anladım... Önceleri aşkıma dair şeyleri yazıyordum ya sana, sonrasında benim yaşama sebebim ve umudum oldu, tek dayanağım oldu. Boş ver hiç okumasan bile bana okumadığını söyleme, oynayacaksan oyna benimle, yoksa dayanamam. Değersizleştiğimi vurmuş olursun yüzüme ama seni tanıyorsam bunu sen yapmazsın bana...

Şimdi klasik müziğin nağmelerinde seni yazıyorum aşk diye nota nota ve seni çekiyorum her zaman ki gibi içime bana kalan aştan kalan sensizliğimde. Artık kimselerle anlaşamıyor, bu hayata tutunamıyorum ve elimdeki kalemin gönlündeki kelimeleri sürüp sevdanın şarjörüne, çevirip aşkın namlusunu kendime, senli düşlerin pembeliğinde seni sevdiğim kadar ölümümü yaşıyorum gözlerinde...

Ben en çok seni sakladım kendime ve bencilliğim yüzünden sadece seni sevdim, hoş aşka ihanet edenlerin gözlerindeki o bakıştan nefret ettiğim kadar hiçbir şeyden nefret edemedim. Artık yoksun yanımda, neler yaptığını bilmiyorum ve seni sensizliğimde yüreğimden kapı dışarı ettim ama seni sevmekten vazgeçmemi bekleyemezsin sevgili. Kara denizin uçsuz bucaksız dağları şahit olsun, seni inadına seviyorum.

24 Nisan 2012 3-4 dakika 49 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar