Sığırcık

Kimsenin bizi duymaya olanak tanımadığı zamanlarda, duası ve davası avuçlarında saklı tomurcuk bakışlı kızlara inovatif yaşamanın teminatı olarak ‘beni öp sonra doğur beni' derdik.
Şiirin şiir olduğu zamanlardı,tabii..

Ölü bir şairin mahallenin hemen sonundaki sabahçı kahvesinde aşıkların yükünü sırtladığı gölgeleri etnik ama konuşamayan ahali tarafından görülmüştü. Aralarında bende vardım.
Tam olarak hatırlamak istemiyorum eylülün ağustosa kucak açtığı asker yolu gözleyen bacıların başağa çıktığı birgündü sadece...

İçimizde yaşadığımız içimizde kalmıştı. Tütün kırmak yerine kalp kırar olmuştuk.
Doğa bütün ihtişamıyla insanlığı devrim sonrası İran gençliğinin evlerde düzenlediği partilere benzer bir etkinliğe davet ediyordu.Biliyorum, buna zirai ilaçlar sebep olmuştu. Domatesin kafası bir milyondu.Ağustos böcekleri katledilmişti,sığırcık kuşları da...
Paramızı öldürerek kazanıyorduk, yaşamanın mutasyona uğradığı zamanlarda...

Oysa biz kur yapmadan dişiyi mutlu etmeyi sığırcık kuşlarından öğrenmiştik. Çünkü bu kuşlar dişisine ona güzel şarkılar söyleyerek değil dişinin tünediği ağacın gövdesine amerikan mutfak ev yaparak kendilerini kanıtlıyorlardı. Muhtelif bankalar duymasın.
Bu kuşlarda ölmeye başladığına göre biz yine şarkılara ve bankalara kaldık.
Bu yüzden ben hep rüyalarımda ‘kan görüyorum , taş görüyorum baba...'

Ha, ne diyorduk ?
Ucu şiire dokunmadığı için bütün bunlar.
Görseydi , belki severdi.

17 Ocak 2017 1-2 dakika 19 denemesi var.
Yorumlar (2)
  • 8 yıl önce

    Çok anlamlı bir yazı

    şiir kadar düz yazıda da çok başarılısınız Mustafa bey

    içtenlikle kutlarım paylaşımınızı👑👑

  • Teşekkür ediyorum Sermin Hanım :)