Şiir Heveslilerine Mektuplar/Bireyci Şiir Başka Bireysel Şiir Başka

Sevgideğer Can,

Merhaba,

Baştan, bir belirleme: Şiir anlayışın, benim şiir anlayışımla pek bağdaşmıyor. Pek demek bile fazladan, nerdeyse hiç bağdaşmıyor. Bağdaşmasın, üstünde durmayı hak eden bir durum değil bu. Dolayısıyla önemli değil. Geçelim.

Önemli ve kıymetli olan şu: Bizim şiir penceremizden farklı şiir pencereleri olan kişilerin/ öznelerin verimleri, bize şiir sanatının aslî unsurlarını, kendine has yazılmamış anayasasını, o anayasanın olmazsa olmaz maddelerini gösterebiliyor, duyumsatabilmiyor mu? Meselenin püf noktası burasıdır.

Buradan devinerek, ilk kez tam on şiirine (birinin şiirce belli bir şiir düzeyi yakalayıp yakalamadığına bakmak için, on şiir yeter bence) baktıkta, görece sevindirici bir sonuçla karşılaştığımı söylemeliyim.

On şiirden beşinin (“altı kez”, “her gece”, “küçük saat”, “sıkılgan”, “üniformasına ketçap dökülen asker” başlıklılar) iyi şiir olduğu kanısındayım. Bu, vurgulamak bile gerekmez, bana göre böyle. Ne kadar nesnel olmaya çalışırsam çalışayım, benim öznelliğim. İsâbetlidir, isâbetsizdir; o başka. Oraları, tartışmaya açıktır, tartışılır.

DİL-GRAMER YÖNÜNDEN

Şiirler; sözcükler ekseninden baktığımızda: anlaşılır, yalın bir dille örgülenmiş. “Dolaşımdaki dil”den (kullanmalık/ günlük dilden) sapmalara rastlanmıyor. (Bunu, övücü ya da yerici bağlamda değil, bir belirleme olarak söylüyorum). Tabi, sözcüklere şiirsel içerik kazandırma aşamalarında, anlam katmanları görece çetinleşiyor ama bütün bunlar şiir uğraşısını, getirip getirip “anlaşılmazlık duvarı”na dayamıyor gene de. Poetik bilinçle estetik sezgiyi harmanlamaktaki becerikliliğin, dikkat çekici. Şiir bilgisi/ görgüsü olan hemen herkesin, algılamaya çalışırken “kök sökmek” zorunda kalmayacağı metinler çoğunca. Ne var ki, pek belirgin yazım yanlışları da gözden kaçmıyor. Örnekliyorum:

“sağlıcakla kalınız” şiirindeki, doğru yazılışı "pürüz" olan sözcük, iki ayrı dizede de "pürüs" diye yazılmış: “gölgede her şey pürüssüzdür bir nebze/ emzirmekten sarkan meme aynı böyle pürüssüzdür”

Türkçemizde “belkim” sözcüğü var mı? O sözcüğün aslı, “belki” değil mi? Orada “yerel bir kullanım”dan söz edeceksin belki. Gelgelelim, yerelliğin öylesinin şiire getirdiği bir olanak yok. “belkim yetmiş kim bilsin” ve “belkim yetmiş ya bunu kim bilsin” ("merdivene dayanan yetmiş" şiirinden)

"sağlıcakla kalınız" başlıklı şiirinde şöyle bir dize var: “ürkek ve yine ürkek yanaşmak kim bilir kime”. Dize seçkin, fakat şiirdeki konumu gereği “kim bilir”in “kimbilir” diye yazılması gerekir; çünkü: “belirsizlik, bilinmezlik” bildiren birleşik bir sözcüktür o. “Kim” ile “bilir”in ayrı yazılması, onu “soru kipi”nden kılar.

“sıkılgan” başlıklı şiirde bulunan “heleki”nin “hele ki” şeklinde yazılması doğrudur. Oradaki “ki”, iyelik eki ya da durum eki olmayıp “bağlaç” görevindedir. Kezâ, “altı kez” şiirindeki “bu benim ki başka bir basitliktir eteği taşlı” dizesindeki “benim ki” de aynı nedenlerden ötürü “benimki” olmalıdır.

“küçük saat” adlı şiirdeki “uyumayıp aşık olunur ya uyuyarak yaşamaz insan” dizesinin “aşık” sözcüğündeki “a” harfinin üstüne düzeltme imi (ona şapka diyenler var, yanlış; inceltme/ uzatma imi demeli) konmalıdır. Yoksa, “birisiyle yarışmak, boy ölçüşmek” anlamındaki “aşık atma”yla “âşık olma”yı birbirine birbirine karıştırmış oluruz ki, şiirde olsun, yazıda olsun fecaattir bu.

Bir-iki yerde de “lakin” (“lâkin” diye yazılmalı) sözcüğüne rastladım. Şık bir sözcük değil bence, fazlasıyla yaşlı. Onun yerine, “ama”, “fakat”, gelgelelim”, gelgörelim”, “oysa” sözcüklerinden birini seçersek, daha bir yerinde olmaz mı?

BİÇİM YÖNÜNDEN

Özel bir biçim yaratma kaygısı göremedim. Hemen diyeyim: Böylesi bir çaba, şart da değil. İçeriğin dolayladığı/ kıvamlandırdığı (doğrusu da budur), nasıl desem, “kendiliğinden” (spontane) gelişen biçim(ler) egemen genelde. Okuyucuyu yadırgatmayan, gereksiz buluşçuluk numaralarına yatmayan, geleneksel (gelenekçi değil!) biçim kalıplarını zorlamayan bir biçim tutumu gözledim ben.

İÇERİK YÖNÜNDEN

Şiirlerin, toplumsalcı öğelerle bireyselci (bireyci demiyorum) öğeleri birlikte barındırıyor. Ayrı ayrı ele alındıkları çalışmalarda da, birinin öbürünü yadsıdığını, sevinerek görmüyoruz. Olumlu bir yöndür. Şu sebeptendir böyle deyişim: Kendini toplumcu, toplumsalcı, sosyal gerçekçi, sosyalist gören birçok şair; şiirde kendinden yâhut tek tek bireylerden söz açmayı ayıp görme hastalığına yakalanmış durumda. Öyle ki, daha ileri giderek, bu noktada yasakçı bir tavır takınanlar bile var. Oysa, sosyolojinin bize öğrettiği bir şey var ki: (moleküller nasıl atomlardan ibâretse) toplum da bireylerden oluşur. Bireyliğimizi inşâ etmeden, toplumsal varlığa dönüşemeyiz. Bireyci (çıkarcı, benmerkezci) olmakla bireysel (özne, özgür, özerk) davranmak arasındaki taban tabana ters orantıdan bîhaber toplumsalcılara (!) bunu anlatabilmek, deveye hendek anlatmaktan bin beter olmuştur hep. Söz konusu düzlemdeki farkındalığın, ileri bir aşamadır.

Son iki cümle olsun: Şiir yolun açık. Senin yaşında olsam, şiirde ve şiiri besleyen bütün alanlarda canla-başla çalışmayı sürdürürdüm.

08 Mayıs 2019 4-5 dakika 27 denemesi var.
Beğenenler (2)
Yorumlar