Sınıkçı Şevket
Ailem Almanya’dan kesin dönüş yapmadan önce yaz tatillerinde Şarkışla’ya bağlı Akçakışla’ya, köydeki evimize gelirdik her yıl, iznimizin büyük bir kısmını orada geçirirdik. Dedemgil günübirlik Şarkışla’ya gittiler bir iş için. Annem, kardeşim ve ben köyde kaldık. Akşamüzeri evimizin önünde beton zemine ayakkabıların çamurlarını silmek için çakılmış eski bir küreğin ağzı olan yassı bir demire takılıp düşünce kırıverdim kolumu. 4-5 yaşındaydım galiba. Ne yapacağımızı şaşırdık. Kim çağırdı nasıl geldi hatırlamıyorum. Mekanı Cennet olsun rahmetli Lütfiye (Nutfiya) Hala geldi, annemle konuşurlarken “Sınıkçı” dediklerini duydum. Lütfiye Hala aldı beni sırtına, özden (dereden) geçtik. Ellerini de arkaya atmış beni tutuyor düşmeyeyim diye. Bir kolum tamamen sallanıyor. Elimde tereyağlı şekerli yufka dürümü, sağlam elimle canımın havliyle gidene kadar yiyip bitirmişim. Tozlu bir yoldan geçtik, köprünün ilerisinde bir eve girdik, ikinci kata çıktık. Bir adam oturuyor köşede. Sınıkçı Şevket.
– Kırılmış, dedi; “Yerine getirip saracağız.”
Bir karışımı varmış, tesadüf bu ya hem de hazırda… Kolumu inceledi, macun gibi bir karışım sürüp ovaladı; bir yandan da anlatıyordu, kendisi hazırlıyormuş, içine neler kattığını falan söyledi. Sonra beni hiç uyarmaya bile gerek duymadan kolumu tutup kırılan kemikleri karşı karşıya getirdi; canım nasıl yandıysa, bar bar bağırdım. Sonra kolumun üzerine yapış yapış koyu macunu sürdü yine; içinde kuru üzüm, kayısı kakı, bal ve daha bir sürü bir şeyler varmış. Sonra kolum ısındı, ateş gibi... Nasıl yanmak ama… Üzerini sardı, bir ay yerinden oynamayacak, dedi. Gönderdi bizi. Lütfiye Hala elimden tuttu, bu sefer yürüyerek döndük eve. Kolumu boynumu astılar, tam bir ay öyle dolaştım. Hava karardıktan sonra dedemler gelince konuşmalardan duyduğuma göre; Şevket önceleri malının davarının kırılan bacağını sarmış kendi kendine, sınıkçılığı öyle öğrenmiş. Bir ay sonra Almanya’da bir poliklinikte açtıklarında röntgen çektiler. Mükemmel denk getirilmiş ve yerine kaynamış başka bir şeye gerek yok dediler. Tıp dışı uygulamalara övgü falan değildir bu, ama bir zamanların gerçeğiydi… Yıllarca evinin önünden geçerken orada otururken görürdüm. Selamlaşırdık. Hal hatır eder ayaküstü konuşurduk mutlaka Şevket Amca ile. Allah mekanını Cennet eylesin.