Şişeleri Satanlar
Yazarların para kazanmasının doğru olup olmadığına dair bir tartışma var. Yazarların satıldıklarını söyleyenler de var, yazarların kısırlaştırıldıklarını söyleyenler de var. Daha başka şeyler söyleyenler de mutlaka vardır.
İyi yazarların satın alınarak belirli bir amaç uğruna yazmalarının sağlanması benim açımdan da elbette ki ahlaki değil. Ancak ben, yazarın özgürce yazdıklarını para karşılığı yayınlamasına karşı değilim.
Bazıları paranın yazarları üretemez hale getirdiğini iddia ediyor. Ben bu görüşe de katılmıyorum. Bence yazarları üretemez kılan para değil, şöhret. Tanınmış bir yazar tanınmadığı zamanlardaki kadar özgürce, pervasızca, korkusuzca yazamıyor. İnsanların gözlerini üzerinde hissetmek, onun kalbindekileri olduğu gibi ortaya koymasını güçleştiriyor.
Para, bazı insanları değiştirebilir, bunu kabul ediyorum. Para harcamayı ön plana alarak yazmaya ara verebilir bazı yazarlar. Ancak unutulmamalı ki bir yazarın işine konsantre olabilmesi için başka hiçbir şeyi düşünmemesi gerekir. Bütün zamanını gözleme, okumaya ve yazmaya ayıran bir yazar en ideal işi yapmış olur. Bence ancak bu şekilde en verimli hale gelir. Bunu için de para gerekli.
Çocukluktan aklımda kalmış çocuksu bir fıkrayı anlatmak istiyorum;
İki arkadaş varmış, bunlardan biri gece gündüz çalışır durur, türlü türlü işler yapar, sürekli işini geliştirmeyi, yeni yeni iş sahaları açmayı düşünürmüş. Diğer arkadaş ise hiçbir iş yapmaz, sabah, akşam içki içermiş. Bunlar belirli aralıklarla karşılaşırlar, birbirlerinin halini, hatırını sorarlarmış. Her defasında da biri işten güçten bahsederken, diğeri içkiden söz edermiş.
Yine bir gün karşılaşmışlar. İşadamı sarhoşa neler yaptığını sormuş.
"Hiç" demiş sarhoş "içiyorum işte. Yeni bir içki keşfettim, bu içki beni bundan önceki içkilerden daha güzel sarhoş ediyor. Eee sen neler yapıyorsun?"
"Eski işimi bıraktım, aynı dükkanda başka bir iş yapmaya başladım, şimdi daha çok mal satıyor, daha çok para kazanıyorum" demiş işadamı."İşler o kadar iyi gidiyor ki yakında bir dükkan daha kiralayıp işi büyütmeyi düşünüyorum."
Ayrılmışlar.
Bir müddet sonra tekrar karşılaşmışlar. İşadamı işlerin yolunda olduğundan, her geçen gün daha çok para kazandığından bahsetmiş. Sarhoşa da neler yaptığını sormuş.
Sarhoş "hiç" demiş, "ne yapayım içmeye devam ediyorum işte. Bu hayat ayık kafayla çekilmez. İçtiğim zaman hayat öyle güzel oluyor ki, olumsuz hiçbir şeyi gözüm görmüyor" demiş.
Ayrılmışlar. Bir müddet sonra işadamı iflas etmiş. Kaldırımda kara kara düşünerek yürürken, yanına son model bir araba yanaşarak korna çalmış. İşadamı bir de bakmış ki arabanın içinden sarhoş arkadaşı ona sesleniyor.
"N'aber ya, nasıl gidiyor?"
"Hiç sorma, iflas ettim" demiş. "Peki sen ne yaptın, hani hiçbir iş yapmıyorum, sabahtan akşama kadar içiyorum diyordun, peki bu arabayı nasıl aldın?" diye sormuş meraklı meraklı.
"Şişeleri sattım" demiş sarhoş.
Yazarlar bildiklerini satıyorlar. Kimisi okuyup öğrendiklerini satıyor, kimisi görüp öğrendiklerini, kimisi yaşayıp öğrendiklerini, kimisi hayal edip öğrendiklerini...
Leyla ile mecnun'dan bir bölüm geliyor aklıma;
Padişah Leyla'yı merak edip huzuruna çağırmış, bir de bakmış ki kara, kuru bir kız, mecnunu çağırtmış. "Sen bu kara, kuru kız için mi bu kadar kendini paralıyorsun?" demiş.
Mecnun şöyle savunmuş kendini;
"Siz kadehi görüyorsunuz sadece. Halbuki onun içindekini bir bilseniz..."
Bence yazarlar, içmeye devam ettikleri sürece, şişeleri satmalarında sakınca yok.